Son günlerde en çok dillendirilen konulardan biri de sözde TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN 2. DÜNYA SAVAŞI ESNASINDA RUSLAR VE ALMANLAR EL KOYMASIN DİYE, İNGİLİZLERE EMANETEN VERİLEN 450 TON ALTINI NEDEN GERİ İSTEMEDİĞİMİZ'dir.

Tam da burada sizlere sadece bir tek soru soracağım, cevap bu sorunun içinde gizli... TÜRKİYE CUMHURİYETİ 2.DÜNYA SAVAŞINA KATILDI MI Kİ RUS VE ALMANLAR ALTINLARIMIZA EL KOYACAK KORKUSUYLA İNGİLİZLERE TESLİM ETMİŞ OLALIM? Hadi verin bakalım cevabı, veremezsiniz!

İşte dananın kuyruğu tamda bu soruda kopuyor. Gelin olayın aslını yazalım da bir daha bu soru beyninizi gıdıklayıp durmasın.

Bizler tarihimizi tam bir asır boyunca İngilizlerin yazdığı kitaplardan ve İngilizlerin kurduğu sistemin yetiştirdiği bireylerden dinleyince ortaya böyle tezatlar çıkıyor işte...

Kurtuluş savaşının yapıldığı yıllara ait devlet arşivleri açılacak olsa, kafamızdaki, tüm tarih sistemi çökecek.. Doğru bildiğimiz yalanlar ortaya dökülecek... İşte bu yüzden devlet arşivlerinin bu döneme ait olan kısmı tam bir asırdır, devlet sırrı niteliğinde saklanıyor... İyi de ortada yedi düvele karşı kazanılmış bir kurtuluş savaşı var ise, bu kahramanlık destanının yazıldığı döneminin ne gibi saklanacak bir tarafı olabilir ki diye sorası geliyor insanın ama sormayalım.

Sorarsak, ortaya o dönemde çanakkalede deniz kenarındaki kahvelerde pişpirik oynayan İngiliz askerlerinin trajı komik hikayaleri, İstanbulun göbeğinde İngiliz askerlerine selam duran osmanlı zabitlerinin ağlanacak haldeki resimleri dökülür. Sonra nasıl temizleriz biz bu rezaleti demi ama?

Hiç düşündünüz mü? 52 parça donanmasını on binlerce askerini, milyonlarca sterlin harcayarak Anadolu'ya getiren ingilizler, el altından hem yönetimimizi hem de ülkemizi uzunca bir süre kuşatma altında tuttuğu halde daha sonra, neden  tek kurşun atmadan paşa paşa çekip gitti? Alın size bir baba soru daha...

Eğer ki biz düşman ordusu diye yunanlıları gerçekten denize döktüysek, o dönemde yine bir  düşman ordusu olan İngilizlere neden hiç dokunmadık? Yada onlar neden tamamen ele geçirdikleri devletimizi öylece bırakıp ülkelerine döndüler? Burada benimde bahsedemeyeceğim şeyler var. Lakin şu bir gerçek ki: Sözde yedi düvele karşı yapılan kurtuluş savaşı sürerken  perde arkasında yapılan görüşmeler sonunda, İngilizlere, ülkemize karşı tek kurşun sıkmadan yurdumuzu terketmeleri karşlığında 450 TON ALTIN ödenmesi ve bu tazminatın ödenmesi için Türkiye'ye süre tanınması kararlaştırılmıştı.

Fakat bu gerçeğin, Ülkemizin küçük düşmemesi açısından, tüm vatandaşlardan ve dünya basınındanda gizlenmesi kararı alınmıştı. İngilizler sözünde durdular. Hemen ertesi gün toparlanmaya başladılar ve hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz, İstanbul başta olmak üzere işgal altında tuttukları tüm topraklarımızı tek kurşun sıkmadan terkettiler.

Fakat, gelin görün ki bu tazminat miktarı o dönemde garibanlık ve sefalet içinde yaşayan TC için toparlanması zor bir tazminattı. Tabi süre uzadı 1936 yılında Büyük Britanya Kralı 8. Edward İstanbul'a bir ziyaret gerçekleştirme bahanesihle gelip, Türkiye cumhuriyeti yönetiminin, bu parayı artık ödenmesi gerektiğini, aksi taktirde, tüm gerçeklerin ve tazminat mevzuunun topluma sızdırılacağını söyledi. Gerçekler ortaya dökülürse, milletin yeni kurulan devlete karşı güveni sarsılacak, herşey yeniden altüst olacaktı.

1936 dan sonra, bu altınlar, denkleştirilip, İngiletereye savaş tazminatı olarak gizlice ödendi. Fakat şimdide bu altınların ne karşılığında hibe edildiğine dair akıllıca  bir yalan uydurmak gerekiyordu ki ikinci dünya savaşı imdada yetişti.

Evet, artık nur topu gibi bir kılıfımızda vardı. Savaşa girmeyen Türkiye Cumhuriyeti, 450 ton altınımız tehlikede, "Almanya ile Rusya her an ülkemizi işgal edebilir" gerekçesi ile altınlarımızı güvenceye almış ve İngiltere'ye savaş sonrasında geri istemek üzere  teslim etmiş olduk. Aslında minare kılıfa uymuyordu. Biz savaşın taraflarından biri değildik, uzaktan yakından ilgimizde yoktu. Almanya ve Rusya neden Türkiyeyi işgal etsindi ki? Ama uydurduk, minareyi kılıfa zorla uydurduk. Yalan hazırdı. Ohhhh, miss... Artık kimse yönetime hesap soramazdı. Sormadı da zaten soranların kelleleri farklı gerekçelerle ezildi. Sormayan da sormuyordu zaten...

Hadi şimdi biri çıksın ve bu CHP zihniyetine, "SAHİ HACI, 2.DÜNYA SAVAŞI BİTTİ. DÜNYANIN EN GÜÇLÜ İLK BEŞ ORDUSUNDAN BİRİNE SAHİBİZ. TEHLİKE GEÇELİ BİR HAYLİ ZAMAN GEÇTİ. ŞU İNGİLİZLERE TESLİM ETTİĞİNİZ ALTINLARI NE ZAMAN GERİ İSTEYECEKSİNİZ" diye sorsun...

Alacağı cevap nettir...

"HÜKÜMET BİZ MİYİZ? BİZ MUHALEFETİZ. TAYYİP ERDOĞAN İSTESİN" deyip ortadan sıvışırlar. Normal zamanda ise "BU ÜLKEDE ASİL VE ASIL OLAN BİZİZ. BU DEVLETİ BİZ KURDUK, DEVLETİN SAHİBİ BİZLERİZ. BİZ NE İSTERSEK,NASIL İSTERSEK O OLUR" deyip, zeytinyağı gibi üste çıkarlar.

Uzun lafın kısası zilli kızın maşası, ortada İngiltere'ye emaneten verilen 450 ton altın diye bişey yok! Savaş tazminatı olarak İngiltere'nin VESAYETÇİ REJİMDEN alıp el koyduğu 450 ton altın var.

Bu gerçeğin dillendirilmesi, ne İngiltere'nin işine gelir ne de kapalı kapılar ardında İngiliz sömürgesini kabul eden laik ve çağdaş CHP zihniyetin. Çünkü tam yarım asırdan fazla bir süredir saklanan bu sır, yıllardır İngilizlerin dizayn ettiği tarih kitaplarımızda ki Kurtuluş Savaşı efsanesini tek hamlede bitirir. Çünkü ortada ne bir KURTULMUŞLUK ne de bunun savaşı var.

Ortada, cephede boşu boşuna harcanmış binlerce gencecik ömür. İngilizlere hibe edilmiş 450 ton altın. AÇIKÇA DİLLENDİRİLMEMİŞ, İNGİLİZ MANDA VE HİMAYESİ VAR.

Bugün ERDOĞAN çıkıp "gelin şu arşivleri halka açalımda, milletimizde dedelerinin nasıl bu ülkeyi İngilizlerden kurtardığını bir öğrensin" desin. İlk karşı çıkacak olanlar CHP'li laik kesim olur. Çünkü arşivler açılırsa lağım patlar. Ortada ne asillik kalır ne de asalet...Tiyatro biter, perde iner. İşte asıl filim o zaman kopar...

Dilde ve tarih kitaplarında eğilde gerçek bağımsızlığa ilk defa bu kadar yakınız. 16 yıldır bütün vesayet prangalarını ağır bedeller ödeyerek kırdık. Maddi ve manevi  kayıplarımız çok büyük. Artık 24 Haziran bizim için köprüden önceki son çıkış...

İnşaallah ondan sonra yeniden Büyük Türkiye!

Büyük Osmanlı tarih sahnesine çıkacak. Bundan korkan haçlılar ve içerideki taşeronları bu yüzden, rakı masasını devirip apar topar namaza ve oruca başladı. Aslında Müslüman mahallesinde salyongoz satarak, tehdit, şantaj, ekonomik ve askeri darbe yaparak bu milleti devirmenin mümkün olmadığının onlarda farkında. Bu yüzden şaşırdılar.

Elleri ayakları birbirine dolaştı. Saçma salak açıklamalar ve çıkışlar yapmalarının altında yatan sebep tam olarak budur. Öyleyse küçük hesaplar basit darginliklar ile  kenara çekilmenin vakti değil. Tarih yeniden yazılıyor, maç yeniden oynanıyor ve hiç kimsenin bu maçı tirübünden sessizce izlemeye hakkı yoktur. Bu ülke benim diyen herkes elini taşın altına koymak zorunda... Bu saatten sonra bize yakışan, ileriyi görerek, vakurla milli derin devletimizin ekrana yansıyan yüzü olan RECEP TAYYİP ERDOĞANI BAŞKAN YAPMAKTIR.

Diyeceklerim bu kadar...