“İslami terör her yerde!” mi?

Abone Ol
“Çocuklarla annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. İsa peygamberimizi ve 12 havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için uzun darağaçları kuruyorlardı. Ayakları yere neredeyse değecek şekilde, 13 kişilik gruplar halinde onları bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlardı. Bazılarının ise, bütün vücutlarına kuru saman yapıştırıyor ve bu şekilde ateşe veriyorlardı."

Yukarıda anlatılanlar İspanyol rahip Bartolomeo De Las Casas’ın kaleme aldığı anılarında mevcut. Avrupalıların din adına Kızılderili’leri nasıl katlettiklerini böyle yemek tarifi rahatlığında anlatmış.

Çok değil işte toplasan 200 yıl önce yukarıda söylenenler.

James Cook'u bilirsiniz. Avustralya'yı keşfedince arkadaş, 600.000 Aborjin inançları sapıkça bulunduğu için Hıristiyanlar tarafından katledildi.

Cezayir örneği var. 1830’da Fransızlar tarafından işgal edildi Cezayir. İşgale direnen halk Fransa’nın boyunduruğundan kurtulmak için yaklaşık yüz otuz sene boyunca mücadele etti. Bu mücadele boyunca Fransızlar akıl almaz işkenceler ve katliamlar gerçekleştirdi. Sadece 1954’ten 1962’ye dek süren son büyük ayaklanmada bir buçuk milyon (o zamanki nüfusun yaklaşık yüzde yirmisi) toplamda ise beş milyon Cezayirli vahşice öldürüldü. Milyonlarcası da topraklarından koparılarak tehcir edildi.

İngilizler ve Almanlar bugünkü Fransa sınırında karşı karşıya gelmişlerdi. İngilizler ilk defa tank kullanacaktı. Ancak tarih bunu değil, bir günde ölen 58.000 askeri yazdı ister istemez. Savaşın sonunda o kadar insan ölmüştü ki tarih şu notu düşmek zorunda kaldı: "İnsan ceseti ile toprak birleşince ortaya pembe bir çamur çıkmıştı."

Doktorların barsak temizliği ve kontrolü için kullandığı Rektoskop aleti birinci dünya savaşı sırasında esirlerin anüslerine tırmalayıcı fare yerleştirmek için kullanıyordu. İşkenceye dayanamayıp ölen esirler okyanusa atılıyordu.

Ve bilin bakalım bunu yapanlar hangi dindendi?

Dünyanın 4’te 1’ini kılıçtan geçiren Moğollar bir nevi mistik-ateistlerdi. 20 milyon insanın katili Stalin ateistti. 17 milyon insanı toplu gaz odalarına tıkıp zehirleyen Hitler ateistti. 50 milyon insanın açlıktan ölmesine sebebiyet veren Mao ateistti. Hiroşima’yı dindarlar yapmadı. Nagazagi’deki kitle imha silahını dindarlar kullanmadı. Dünyanın en eli kanlı katillerinin arasında bir tane bile dindar yok. 1. ve 2. dünya savaşlarında akan 70 milyon insan kanının sebebi de dinler değil.

Çok geriye, çok uzak yerlere mi gittim?

Peki!

Daha çeyrek yüzyıl önce, yüzlerce yıl sancağımız altında barış içinde yaşayan Bosna halkının başına gelenler, 1. Dünya Savaşı sırasında insanların yaşadıklarından farksız mı? Üç ayını doldurmamış burunu kulağı kesilmiş bebekler, doğumuna bir kaç ay kalmış karını parçalanmış kadınlar, babasının gözünün önünde ateşe atılan çocuklar, evladının eti pişince zorla çiğnemek zorunda bırakılan babalar...

Dresden, Hiroşima-Nagazaki, Bosna, Ruanda, Namibya bugün Suriye, Irak, Filistin ve daha niceleri ile vahşet yapmakta Nirvana’ya ulaşan Batı ortada verilecek bir hesap dahi görmüyor.

Uzakdoğu'ya çocuklar ile birlikte olmak için tur düzenleyenler secdeye giden insanlar değildi. "Çocuk yapılmadığı müddetçe aile fertleri içerisinde gerçekleşen cinsel ilişkinin sakıncası yoktur." diyen ateistlerin fenomenini hiç oruç tutarken gören olmamıştı mesela.

"Dünyanın en ponçik başbakanı en yakışıklı ve üstelik bisiklete biniyor" diyerek neredeyse "hepimiz Danimarkalıyız" sloganları ile sokağa dökülecek tipler maalesef bu ülkede. Cambridge üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre: "ticari çocuk pornografisinin en büyük kaynağı Danimarka'dır." Aaa bak görüyor musun aynı araştırma şirketlerine göre çocuk pornografisinin en çok ticaretinin yapıldığı ülke, ateist nüfusa sahip üçüncü ülkesiymiş, hayret!"

"Ortadoğu'ya sıkıştık kaldık abi" ile başlayan batı hayranlarını, her cümlesini genelde "olm bizde şans olsa burada değil Fransa'da doğardık" ile bitirenleri, Batı'dan bahsederken genelde gözlerinin içi parlayanları; anlamadığı anlamsız tabloların önünde durmayı, anlamadığı dilde müzikler dinlemeyi ve adını yazamadığı adamların fikirlerinden bahsetmeyi bir gelişmişlik emaresi olarak görenleri, genelde ülkeyi otel gibi kullanıp bir gün mutlaka buradan gidecekleri ve çocukları asla bu topraklarda yaşamayacakları, sakız diye "bu ülkenin geleceği benim çocuklarımın geleceği olmayacak" sözünü çiğneyenleri...

Buyurun alkışlarla sahneye alıyoruz.

Batı dünyası bir Müslüman cam kırsa “İslami terör her yerde!” diye ayağa kalkıyor. Bir Müslüman es kaza yere tükürse "zanlı yere tükürürken Allahu Ekber" dedi diye büyük puntolar ile haber geçiyor.

Biz ne yapıyoruz?

Ezikleniyoruz!

“Hayır, vallahi de billahi de biz öyle değiliz, biz de hümanistiz, biz de Nişantaşı çocuğuyuz!” demek için sırada birbirimizi eziyoruz.

Her terörist eylemden sonra sanki yapılan bizi bağlarmış gibi eziklik duygusuna kapılıp "yaa aslında vallahi gerçek İslam bu değil" diye yırtınıyoruz.

Nüfus Cüzdanında İslam yazan biri sapıklık yapsa, sanki hepimiz o sapıklığı işlemiş gibi utanıyoruz.

Kime neyi ispat etmeye çalışıyoruz?

Ne yapalım Nüfusunun %55'i Hıristiyan %45'i ateist olan Yeni Zelanda için hep birlikte "Hıristiyan terörünü lanetliyoruz, zanlı katliam yaparken 'İsa Meryem ve Kutsal Ruh aşkına' diye bağırmış" mı diyelim?