Dün yukarıdaki başlıkla sayfamda yer verdiğim bilgilendirme makalesinde Sorularla Risâle sitesindeki bir makaleye yer vermiş, tenkid ve tahlilini tehir etmiştim. Makaleye göre, ömrünü Kamal Atatürk'ün Batıperestlik saikiyle bu ülkede yerleştirmeye çalıştığı küfrî bid'alarla mücadele ile geçiren, bu sebeble de hayatı sürgün ve TC zindanlarında geçen, defalarca su-i kasdlara hedef olan Bediüzzaman Said-i Nursî, üstelik de bir âyete dayanarak Kamal Atatürk ve ekibini medh ü senalar ederek koyacak yüksek yer bulamıyordu!..

Affa kabiliyeti olmayan, sehiv ve gafletle izahı gayr-ı kabil, görmezlikten gelinmesi ahlâksızlık, skût ile geçiştirilmesi dehşetli bir sukut olan bu metni teşrih etmeden önce istinad iddiası taşıdığı Risâle metnini görelim:

"YİRMİ SEKİZİNCİ ÂYET

"Sûre-i Tevbe'de

يُرِيدُونَ اَنْ يُطْفِؤُا نُورَ اللهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبىَ اللهُ إِلاَّ اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

"âyetindeki نُورَ اللهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبىَ اللهُ إِلاَّ اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i mâneviyesiyle beraber şeddeli lâm'lar, birer ل ve şeddeli م asıl kelimeden olduğundan, iki م sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dört (1324) ederek, Avrupa zâlimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir suikast plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyeti "yirmi dört (24)"te ilânıyla o plânı akîm bırakmaya çalıştıkları halde, maatteessüf, altı-yedi sene sonra, harb-i umumî neticesinde yine o suikast niyetiyle, Sevr Muahedesinde Kur'ân'ın zararına gayet ağır şeraitle kâfirâne fikirlerini yine icrâ etmek olan plânlarını akîm bırakmak için Türk milliyetperverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan bin üç yüz yirmi dört (1324 -1906)'e, tâ "dört (34 -1915)"te, tâ "elli dört (54 - 1935)"te tam tamına tevâfukla, o herc ü merc içinde Kur'ân'ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resâili'n-Nur Müellifi "yirmi dört (24)"te ve Resâili'n-Nur'un mukaddematı "otuz dört (34)"te ve Resâili'n-Nur'un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirtleri "elli dört (54)"te mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakikat-i hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfâ suikastine karşı tenvir vazifesini tam îfa ettiklerinden, bu âyetin mânâ-yı işârîsi cihetinde bir medâr-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde nur-u Kur'ân'a muhalif hâletlerin ekserîsi o suikastlerin ve Sevr Muahedesi gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir.

"Eğer şeddeli م dahi şeddeli lâm'lar gibi bir sayılsa, o vakit bin iki yüz seksen dört (1284) eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus'un "doksan üç (93)" muharebe-i meş'umesiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resâili'n-Nur şakirtleri yerinde Mevlânâ Hâlid'in (k.s.) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli lâm'lar ve م ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zâtlar ise, Hazret-i Mehdinin şakirtleri olabilir. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var.

اَلْقَطْرَةُ تَدُلُّ عَلَى الْبَحْرِ sırrıyla kısa kestik."

Risâle'de yer alan bu metinden en âmî Nur Talebesinin bile anlayabileceği sarahat, Üstad'ın cifir ilminden hareketle âyetten yaptığı istihracdır. Üstad'a göre, yirmi sekizinci âyet 1324, 34, ve 54 ile 1284'e işaret etmektedir.

1324 Hicrî yılının Milâdî karşılığı Sorularla Risalenin dediği gibi II. Meşrutiyetin ilan edildiği1908 değil, 1906'dır. 1324'ün Miladi karşılığı 1915-16'dır. 1354'ün Miladî karşılığı 1935-36'dır. Son Hicri tarih olan 1284'ün Miladî karşılığı ise 1867-68'dir.

Sorularla Risalenin iğfal eden makalesine göre, Hicrî1324, 1908 bile olsa İkinci Meşrutiyet ilanının Kamal Atatürk'ün ilan ettiği arasında 15 koca yıl var. Dolayısı ile Üstad'ın 1324 için sarfettiği, " Türk milliyetperverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan bin üç yüz yirmi dört (1324)'e" ifadesinden ne 1923'ü çıkarmak mümkün ne de "Türk milliyetperverleri" tabirini küfrî bir Türkçülük için yola çıkan Kamal Atatürk ve arkadaşlarına yamamak kabil.

Diğer tarihleri zikri de, -1284 istisna- doğrudan Risale-i Nur hizmetlerine bakıyor. Bütün tarihlerin müşterek tarafı ise İslâmiyet hesabına atılmış adımlara dikkat çekmektir.

Kelime kelime tahlili gerekmeyen bu metinden Sorularla Risalenin yorumuna ulaşmak için tek bir yol var: Kamal Atatürk'ü Nur Talebelerine sevdirmek, küfrî bir kasddan fışkıran Atatürk Milliyetçiliği veya Ankara Türkçülüğünü hoş görmek ve göstermek. Oysa bu milliyetçilik taununun tek maksadı vardı: Tard ve tû kaka edilen İslâmiyet'in yerine ikame etmek, millet efradını birbirine bağlayan yegâne bağ ve mukaddes haline getirmek.

Sorularla Risale Editörünün bu hakikatlerin cahil ve gafili olduğunu düşünmek akla ziyandır. Editörün bu inanca sahib olması meselemiz değil. Meselemiz, bu küfrî düşüncenin Bediüzzaman'a mal edilmesidir. Bu, dehşetli bir iftira ve tehlikeli bir tertibdir.

İlk akşam yorumumdan haberdar edildiklerinde, zevahiri kurtarma kabilinden, sabahın köründe bir iki cümlede yaptıkları tadil, sebeb-i necâd değildir. Gecenin bir vaktinde metni kopyalamamak hatasına düştüm, kabul. Sabah saat 08:11'de metni değiştireceklerini hesaba katmamışım.

Tadil edildiğini düşündüğüm şu, "Gerek hamiyetperverler ve gerekse de milliyetperverler, birkaç şahıs müstesna, genel manada bu milletin ve vatanın varlığı ve bekası için çalışmış ve faydalı işler yapmış gruplardır." cümle ile bu büyük cinâyet meşrulaştırılamaz.

İlk paylaşımımın altına gelen bazı yorumlar, Sorularla Risale sitesinin Erzurum Cemaatinin tekelinde olduğunu söylüyor. Hakikat olup olmadığını bilmiyorum. Umurumda da değil, bütün Nurcuların müşterek düşüncesi de olsa bu iftiranın karşısında dururum.

Bir sonraki makalede Sorularla Risalenin cürmüne teferruatıyla eğilmek üzere şimdilik noktalayalım.