Irkçılık; İngiliz ve Yahudi akıllarının ortaklığı ile, yeni dünyayı, imparatorluklardan ulus devletlere formatlama, kabuğuna (kendi toplumlarının eliyle) hapsetme ve sonuç olarak bütünlükleri küçük/kolay lokmalar haline getirme planının en önemli silahıydı.

Üzerinde yıllarca çalışılan ve her ayrıntısı oldukça iyi işlenen bu silah, I. Dünya Savaşı'ndan yarım asır önce mükemmele yakın bir şekilde kullanılmaya başlanarak, final sahnesiyle beraber (savaş ile) bugün ki ulus devletleri şekillendirdi.

Bu yeni düzenden en fazla etkilenen imparatorluk ise, tarihin en güçlü/köklü yapılarından birisi olan ve varlığını başından itibaren toplayıcı/kollayıcı özelinde sürdüren Türkiye imparatorluğu oldu.

Devam eden süreçte (savaş sonrası), İngiltere'nin Anadolu vilayeti formatında şekillendirilen Türkiye Cumhuriyeti, Kemalizm temelli (Türkçülük kamuflajlı) ideoloji ile kendisini, kendi tarihi hakları/bağları ve ilâhi sorumluluklarından hızla izole eden en örnek ülke konumuna geldi.

Böylelikle, zaten kaybedilen savaşlar sonrası oldukça küçük bir araziye hapsedilen imparatorluk, zihinsel formatlama ile beraber, emperyalist sistemin içerisine (sessiz ve etkisiz biçimde) entegre oldu.

Ancak(!);

Aleyhte olan tüm bu operasyonlar sonucunda, bugünün emperyalist düzeninin bin yıl öncesinde de karşısında olan akıl, evet yara aldı, lâkin tamamen yok edilemedi.

İşte o aklın ezeli ve ebedi hedefi (bugün fazlasıyla ve çoğu zaman bilinçsizce dile getirilen) 'I'la-yı Kelimetullah'-dı. Yani ALLAH'ın adaletini yeryüzünde; din, dil ve ırk gözetmeksizin tesis etmek.

Bugün gelmiş olduğumuz süreçte, Türkiye imparatorluğu, oldukça çetrefilli bir 100 yıldan sonra, fabrika ayarlarına geri dönmektedir. Bu istikamette, ırkçılığa veya takva haricinde herhangi bir üstünlük düşüncesine hiçbir suretle yer yoktur.

Yüce ALLAH'ın Müslümanlara her karış toprağını secde kıldığı yeryüzünün tamamı, tüm insanlığı ile beraber ilâhi sorumluluk dahilindedir. 

Kısacası; Türkiye imparatorluğu, Türk milletinden de, gelmiş geçmiş tüm devlet liderlerinden de ve hatta Türkiye kendisinden de büyüktür, büyük kalacaktır.

***

Danıştay kararı, Brunson kararı dolayısıyla tam da bağımsız yargı(!) vurgusunun yapıldığı dönemde, Yürütmeye karşı (yürütmenin kendi silahı/söylemi üzerinden) çekilmiş olan ciddi bir operasyondur.

Bu ülkede ki en tehlikeli vesayetin, Kemalist oligarşi olduğu da bir kez daha/yeniden görülmüştür -ki- yine bu ülkede yargı, zaten hiçbir zaman bağımsız olmamıştır.