Zengin bir kadın fakir bir adamla evlenmiş ve daha sonra ayrılmışsa, mevcut ilkel medeni kanunlarımıza göre, o kadın boşandığı adama ömür boyu nafaka ödemeye mahkum edilebilir.

Elbette o kadına böyle bir zulüm yapılmamalıdır. Zira boşanan iki kişi artık bir birine yabancı olmuştur.

Eğer adam yoksulluğa düşmüşse bile, o adama bakmak, eski eşine değil, babası, kardeşi vb. yakın akrabasına düşer. Eğer yakın akrabası yoksa ve adama da hiç bir şekilde iş bulunamıyorsa, o fakir adama devlet yardım etmelidir.

Ama her ne olursa olsun o adamın geçimi eski eşine yüklememelidir.

Tabi ki adam zengin kadın fakirse, yine aynı şekilde, o kadının geçimi eski eşine yüklenemez. O kadına da yine, babası erkek kardeşi vb. bakmak zorunda olmalı. Onlarda yoksa, devlet bakmak zorundadır.

Ve nihayet mevcuttaki nafaka zulmüne bir son vermek adına, Başkan Erdoğan 100 günlük eylem planına süresiz nafaka zulmünüde ekledi.

Dün düzenlenen nafaka çalıştayında Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Aslolan aile birliğinin dağılmasından sonra herhangi bir tarafın, eşin asla mağdur olmamasıdır.” dedi.

Bu durumda en büyük vazife ise, müslüman vekillerimize düşmektedir.

Çünkü nafaka zulmunü kökünden çözecek sistem İslam hukukunda zaten mevcuttur. Müslüman Milletvekillerinin bu konuda İslam'a uygun bir fikir ortaya koymaları, bir tercih değil, üzerlerine bir farzdır.

Peki İslam'a göre nafaka konusu özet olarak nasıldır?

Şöyle , İslam'a göre boşanma sonrasında (kadın zengin bile olsa) çocukların tüm masrafları babaya aittir. Erkek boşandığı eşine iddet süresi (yaklaşık 3 ay) nafaka ödemek zorundadır.

Boşanma sonrasında kadın yoksulluğa düşüyorsa, o kadının bakımı; babası, erkek kardeşi, amcası vb. yakın erkek akrabalarına düşer.

Eğer kadına bakacak yakın erkek akrabası yoksa veya onların durumu yoksa, o kadına bakmak devletin vazifesidir. Ve de devlet o kadını çalışmaya zorlayamaz.

İnşaAllah müslüman vekillerimiz, İslam'a uygun bir fikir koyarlar ve boşananların birbirinin hakkına geçmelerine mâni olurlar.

Zira bazı müslüman vatandaşlarımız kanunların verdiği hakkı meşru görerek, kul hakkına giriyorlar. Oysa ki, bir müslüman için birincil öneme sahip olan devletin kanunu değil, Allah'ın hükümleri olmalıdır.

Mesela kanunlara göre alkol yasak değildir. Bir müslüman nasıl ki, buna aldanarak alkol kullanamazsa, aynı şekilde başka kanunlarca kendine hak olarak verilen ancak hak olmayan şeylerdende kaçınmalıdır.