Türk lirasının döviz karşısında hızla değer kaybetmesinin 'GERÇEK' sebebleri nelerdir?

İlk öncelikle şunu belirtelim;

Özellikle erken seçim tarihi açıklandıktan hemen sonra, Türk Lirasının hızla değer kaybetmesinin arkasında, yaklaşmakta olan küresel krizin etkisi olmakla beraber, başta Türkiye, İran ve Rusya üçlüsü üzerinde ayrıca/ek bir mesai uygulandığı açık bir gerçektir. Bu nedenle, her iki sebebin üzerinde ayrı ayrı durmak üzere, ilk olarak küresel çapta ki genel sebebi ele alalım.

Dünyanın en borçlu ülkesi olan ABD, yıllardır karşılıksız bastığı doların (2008 krizinde batmamak için daha da abarttılar) kendi sonunu getirdiğini ve mevcut politikarıyla bu yıkımın önüne geçilemeyeceğini anlayınca; Trump dönemi ile beraber, dünyanın hemen her ülkesinde işlem gören 'doları' ana yurduna geri toplamaya başladı. Bunu, en basitinden doların son bir yıl içerisinde neredeyse tüm para birimleri karşısında değer kazanmasından (bu doların yine tüm ülkeler dahilinde azaldığını gösterir) anlayabileceğimiz gibi...

Uzun yllardır ufak tefek oynamalar haricinde faiz arttırmayan ABD'nin, son 6 ayda hızla faiz arttırımına (önce %1,8'den %3'e, son kararla %4 ve hatta %5 yükseltilmesi bekleniyor ki bu bir ilktir) yönelerek, dolar sahibi yatırımcılara: 'Paranı/dolarını ait olduğu yere getir, gelişmekte olan ülkelere yatırım yapıp paranı riske atacağına, benim vereceğim faizden kazan' politikasından da görebiliriz.

Peki ABD-İngiltere, Türkiye ki yatırımcıları başka hangi yöntemler ile kaçırıyor? İşte burada siyasi/politik hamleler, kısacası yazının başında belirttiğimiz 'EK MESAİLER' devreye giriyor.

Şöyle ki;

- 17/25 Aralık'da başlayan süreçle beraber (15 Temmuz'dan sonra ayyuka çıkarak) 18 bin dolar milyonerinin parasını yurt dışına çıkardığı rapor edilmiştir ki, bu kişilerin ekseriyeti Türk vatandaşı olmakla beraber (kim olduklarını biliyorsunuz), kişi başı ortalama 3 milyon dolar (çok daha fazlası var) üzerinden hesaplandığında minimum 54 milyar dolar gibi bir rakam ortaya çıkıyor.

- Yine 15 Temmuz'dan sonra, Türkiye'de faaliyet göstermekte olan İngiliz ve ABD sermayeli bazı bankaların hazine sorumluları, kendi bankaları üzerinden Türkiye'de iş yapmak isteyen yabancı yatırımcılara, asılsız/abartılı ve direktifli raporlar sunarak, Türkiye'ye döviz girişine engel olmaya çalışıyor. Ayrıca bu operasyonu uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları üzerinden de destekliyorlar.

- Yeni kabinenin açıklanmasıyla beraber, özellikle Berat Albayrak'ın Hazine'nin başına getirilmesi ve yeni alınan Merkez Bankası kararları, paranın sahiplerini ciddi mana da rahatsız etti. Bugüne kadar ki ekonomi bakanlarının bir çoğu ABD-İngiltere irtibatlı olduğu için, kasayı/parayı büyük ölçü de kontrol edebiliyorlardı. Erdoğan, bu son hamlesi ile, hem vesayeti saf dışı bıraktı, hemde yeni sistemin verdiği geniş yetkiler ile, kontrolünü ele alacağını gösterdi -ki- bu bardağı taşıran son damla oldu.

Son(uç) olarak önümüzde ki süreçte Türkiye'yi neler bekliyor? derseniz;

Şu açık bir gerçek; Türkiye geri adım atmadığı sürece (ki atmayacak) paranın sahipleri operasyonların dozajını arttıracaktır. Ayrıca sonbahar da İran'a uygulanması planlanan büyük ambargolar ile, (petrol fiyatlarının tırmanacak olması ve bölgesel kriz sebebiyle) Türkiye'yi daha da zor günler beklemekte.

Bununla beraber Devlet, zaten yeni sistemin, yani, vesayet ve paranın sahiplerine savaş açmanın bu tür bedelleri olacağını çok iyi biliyordu. Dolayısıyla bu süreç, ciddi bir mücadele dönemi olmakla beraber, Türkiye'nin olası bir geri adımında büyük bedeller ödeyeceği bir beka meselesidir.