Tuhaf bir din anlayışı gelişti son yıllarda.

Kocaman yuvarlak masaların etrafında kocaman şamdanlar ile iftar açınca Allah'a daha yakın, tıka basa yediğimiz zaman Allah'a daha uzak hissediyoruz.

"Ararım ararım seni her yerde" ney ile çalınınca kendimizi daha dindar, ama klarnet ile dinleyince günahkar zannediyoruz.

Bir sünneti yerine getirmek için erkek çocuklarını kullanıyoruz ama sünneti ifa ettik diye kadın erkek göbek atıyoruz.

Farz olan cumaya gitmeyen vacip olan bayram namazını kılınca iyi hissediyorda kendini, kimsenin aklına bu beş vakit ne olacak sorusu gelmiyor.

Dünyada müslümanlar aç iken obezite ameliyatları hakkında Google dolaşıyor, nutella kaşıklarken Yemen'i bombalıyor diye Suudi Arabistan'a lanet yağdırıyoruz.

Domuz eti yemeyi büyük günah sayıyor da gıybet yapıp insan eti yemeyi hafife alıyoruz.

Düğünlerimizde iki semazen ücreti mukabil dönünce adı İslami düğün oluyor, yapılan israfın adını hiç koymuyoruz.

Kehribar tesbihlere verilen binlerce lira ile bin Allah çekmek kolay da, bir fakiri on gece doyurunca zorlanmış hissediyoruz.

Saç göstermenin büyük günah ama düğünde örtüsü ile başka adamların önünde gerdan kırmanın abesliğini attığımız hayırlı cumalar mesajı ile telafi ediyoruz.

Yaşadığımız şeyin adı İslam dışında herşey.

İşime öyle geliyor dini! 
Onun yeri bunun yeri ayrı dini! 
Dostlar alışverişte görsün dini! 
Benim kalbim temiz dini!

Birilerinin sarıldığı, birilerinin her fırsatta saldırdığı, birilerinin de salladığı kimsenin hakkıyla yaşamadığı "Garip" kalmış bir din...

***

Geçenlerde market kuyruğunda bir tanıdığa denk geldim. Engelli bir oğlu var. Dokuz yaşında çocuk, kadın bütün hayatını oğluna adamış. Oğlunu sordum öyle dilimin ucuyla, kimsenin acısı kimsede aynı hissiyat ile aksetmez. Çoğu nasılsınları genelde laf olsun diye sorarız ben de ayıp olmasınlı bir "nasıl Oğuz?" deyiverdim.

İyi dedi sanki senin de çok umrundalı. İlgilendiğimi, merak ettiğimi göstermek istedim niye bilmiyorum. "Keşke hamileyken tetkikleri iyi yaptırsaydınız. Başka doktorlara da gitseydiniz" dedim. "İyi ki gitmemişim de evimde her dakika sevap kazandığım cenneti garantili bir evladım var, Allah herkese bu fırsatı vermez" dedi.

O an ne diyeceğimi bilemedim. "Keşkenin" yerine konan "iyi ki" beş saniyede hayatımı güzelleştirip, tüm sıkıntılarımı gidermişti.

Öyle ya iyi ki demek varken neden keşke diyecektik? 
Hapşırır gibi keşkeliyoruz.

Her şeyi geri sarıp, “başka türlü olsaydı nasıl olurdu”lar yazmaktan bıkıp usanmıyoruz. Bu özelliğimiz, bizi yaşadığı­mızın biricikliğinden ve güzelliğinden mahrum kılıyor. Aklı­mız da hep olmayan senaryoda kalıyor.

Bu hafta büyük küçük bir sürü şeye keşkeleyip durduktan sonra, kendimden usandım.

“Keşke” cümlelerimi “iyi ki”yle başlayacak şekilde baştan yazmaya karar verdim.

"Keşke şunu da deseydim" yerine "İyi ki şunları diyebildim", "Keşke şu hatayı yapmasaydım" yerine "İyi ki o hatayı yaptım farkına varıp olgunlaştım" dediğin zaman hikâye akıyor. İnsanın yüzü gü­lüyor. İnsanın aklı kalmıyor. İnsan sırf bir cümleyi başka bir kelimeyle başlayarak kurdu diye, dünya âlem değişiyor. Bu­lut gidiyor. Güneş geliyor...

"Keşke", bir rüya hali. Uyurgezerlik hali sanki. Bazen bitmeyen, senaryosunu kendimizin yazdığı kâbus gibi. Hayattan kopuk bir şey. Akan olaylar zincirinden kopan bir parça. Bir sanrı. Bir akıl yanılsaması.

Hoşumuza gidiyor herhalde, ya da kendimize acımak bize mazoşistçe bir zevk veriyor, "keşke şöy­le yapsaydım" dediğimiz zaman vicdan azabından mı kurtuluyoruz acaba. Çünkü neye yarar yaşıyor olduğumuz şeyi avucumuza alıp, ona gözümüz gibi bakmak yerine, yü­zümüzü geriye dönmek?

Başka bir karara özenmek. Başka bir cennete inanmak. Olmayana, ölü bir şeye âşık olmak gi­bi keşkelemek.

İyi ki, insana iyi geliyor. İyi ki ile başlamak lazım cümlelere.

"İyi ki oraya gitmedim de bura­da kaldım. Bu sayede şunlar oldu, ne güzel oldu, değil mi? 
Öbür türlü olsaydı, bu olmayacaktı. Öbür türlü olsaydı nasıl olurdu bilmiyorum, bilmediğim şeye neden üzüleyim?"

Oraya gitmeseydim, şunu demeseydim, şöyle yapmasaydım -şeydim, -saydım... Bu ekler fiilleri hadım ediyor resmen. Eylemsiz yapıyor insanı.

Öyle yapmak yerine" iyi ki kaldım, şunlar oldu. Şu oldu, olması da iyi oldu..." dediğimiz zaman sorunların büyük bölümünü halletmiş oluyoruz.