ABD'nin kendi içindeki ciddi sorunları/kavgaları ve gittikçe yıpranan ekonomisi, Ortadoğu 'sahasından' (tamamen olmasa da), kısmen çekilmesinde ki ana etken. Tabi bu geri çekilmenin bir diğer önemli sebebi de Türkiye-Rusya-İran ekseninde Türkiye'nin ortaya koymuş olduğu kararlı/etkin diplomasi oldu. (!)Ancak, tüm bu nedenler ABD'nin bu süreci belirli bir plan/hedef doğrultusunda yönlendirmek istemesine mani değil -ki- zaten değil.

Şöyle ki;

Bilindiği üzere Suriye iç savaşı ile beraber, İran asırlık emeli olan Şii/Fars Hilali projesinde, (büyük bedeller ödeyerek) ciddi yol katetti. Dolayısıyla mevcut kazanımlarından kolay kolay vazgeçme niyetinde değil ve ABD bunu çok iyi biliyor.

Türkiye ise, başından itibaren (en ağır yükün sahibi olarak) Kuzey Suriye'nin tamamında güvenli bir bölge için mücadele ediyor. Ayrıca Türkiye'nin 15 Temmuz dahil ödediği onca bedel ve vermiş olduğu maddi/manevi ağır kayıplardan sonra bu hedefinden vazgeçmesi mümkün değil ve (yine) ABD bunu da çok iyi bilmekte.

Suriye/Esad rejimine döndüğümüzde, elinde olan bölgelerin kontrolünü artık büyük ölçüde sağlayan ve öncesine nazaran büyük ölçüde rahata kavuşan Esad, yani İngiltere'nin, Kuzey Suriye'yi Türkiye'nin eline öylece bırakmayacağı da aşikar. Tabi birde diğer tarafta bölgenin hamisi olmaya çalışan ve Türkiye'nin bölgede ki kazanımlarından pek haz etmeyen bir Rusya var. 

İşte tüm bu emel/çıkar ilişkileri doğrultusunda sürecin tamamen bir düğüm/kilit haline gelmesi, ABD'nin son umudu niteliğinde -ki- ABD bugüne kadar bölgede herkesin ortak 'istenmeyeni' olarak, Astana üçlüsünün (öncelikli) kadrajında kendisinin olduğunu gördü/anladı. Kısacası, ABD'nin bu hamlesinin nihai hedefi, Astana üçlüsünü (Esad rejimi de dahil) kendi içerisinde emel/çıkar çatışmasına düşürmektir.

Türkiye, bu planı ilk gören ülke olarak Ankara'da ki İran zirvesi hamlesiyle mesajını hem ABD, hemde İran'a vermiş oldu. Ancak diğer tarafların ilerleyen süreç içerisindeki samimiyeti/dürüstlüğü, bütün ilişkilerin gidişatını 'aniden' değiştirme riskini fazlasıyla taşımakta. Son olarak şunu da not etmekte fayda var; 2019 yılı itibariyle, bölge üzerinde 'mevcut anlaşmalar dışında' aykırı bir girişimde/çıkışta bulunan ilk ülke, final sahnesinde en ağır kaybı verecek ve saf dışı kalacak olan ülke olacaktır.

***

ABD'nin Suriye'den çekilme(!) duyurusu/hamlesi, bugün ki Türkiye-İran zirvesinden çıkan 'İki ülke arasındaki ilişkilere, üçüncü bir ülke asla zarar veremez' mesajı ile beraber okunmalı.

Türk Devleti özellikle 2017'nin başından itibaren, (çekilen onca operasyon ve kurulan çok yönlü/kirli ittifaklara rağmen) Suriye politikasını oldukça iyi yürütmeyi başardı.

ABD'nin yaptığı/yapacağı hemen her hamleyi öncesinde gören ve gereğini fazlasıyla yapan Türk Devleti, ABD'nin Türkiye üzerinden planladığı İran operasyonunu da başlamadan bitirmiş oldu.

Hülasa özellikle son 5 yıllık sancılı sürecin meyveleri yavaş yavaş alınmaya başlanmış bulunuyor. Bu süreç, tüm önceki dönemlerde olduğu üzere ciddi dikkat/titizlik gerektirmekle beraber, Türk Devleti, bugüne kadar olduğu gibi bu sürecin altından da eli güçlü bir şekilde çıkacaktır.

Son olarak; ABD olsun, Rusya olsun, gerek Suriye'de, gerek Ortadoğu'nun tamamında Türkiye'nin içinde olmadığı/dışında tutulacağı hiçbir plan-projenin yürüyemeyeceğini -geç de olsa- anladılar.