Türkeş'in dostu Raif Karadağ dünyadaki enerji kaynaklarına hakim olmak için emperyalist ülkelerin ne tür tezgahlar kurduğunu 30 yıllık bir araştırma sonunda "petrol fırtınası" adını verdiği bir kitapta anlatmıştı.

Oğlunun verdiği bilgilere göre,bu çalışmaları esnasında Türk Devletine vermek üzere çok önemli ve gizli bilgiler içeren bir rapor hazırlamış,yetkililere vermek üzere gittiği Ankara 'da raporunu teslim edemeden kaldığı otel odasında ölü bulunmuştu.

Bahçeli'ye bilip bilmeden parti çıkarlarını gözetmiyor diye saldıranlar, etrafımızda neler olup bittiğinin farkında değiller.

Akdeniz'de tespit edilen gaz ve petrol yataklarıyla ilgili ABD'de yayınlanan bir rapor onların bu konuyla ilgili uzun zamandır planlamalar yaptığını açığa koymuştu.

Arap baharı ayağına Mısır, Libya ve Suriye'de vizyona konan film, bu senaryonun sonucudur.

Akdeniz'e en uzun sınırı olan Türkiye elbetteki bu senaryonun dışında değil.

Akdenizde ki enerji kaynaklarına çökmek isteyen küresel güçler Türkiye'yi oyun dışında tutmak istiyor.

Kendilerine itaat edecek,söz dinleyecek bir yönetim istiyorlar.

MHP yada AK parti veya BBP fark etmez, bu enerji kaynaklarından kim pay isterse;
ABD-İngiltere-İsrail'in başını çektiği sömürgeciler tarafından hedefe konacaktır.

Şimdilerde ABD'nin Suriye temsilcisi olan eski Ankara Büyükelçisi ve ABD devletinin önemli diplomatlarından birisi olan James Jeffrey Hürriyet Gazetesine 14 ağustos 2016 yılında verdiği bir röportajda bazı gerçekleri dile getirmişti:

"Erdoğan Washınton'da sevilmiyor, Erdoğan Avrupa'da da sevilmiyor.
Otoriter görülüyor, İYİ BİR OYUNCU olmadığı düşüncesi hâkim.
Batı daha önce Erdoğan'dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu,olmaya da devam ediyor.
Ama fark şu: Suudlular, Mısırlılar -lisanımı maruz görün- HER KOŞULDA BİZE YALTAKLANIYOR. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor."

Yani kısaca demek istiyor ki:otoriterlik falan bizim umurumuzda değil.

Erdoğan bize boyun eğmiyor, emrimiz altına girmiyor, o yüzden sevilmiyor.

Soru şu: MHP herhangi bir lider öncülüğünde iktidar olduğunda;
ABD'ye yaltaklanıp, emrine amade olacak mı?

Yoksa Türkiye'nin çıkarlarını gözetip,sömürgeci güçlere direnecek mi?

Elbetteki her ülkücü ülkemizin çıkarı neyi gerektiriyorsa onu yaparız diyecektir.

O zaman değişen bir şey olmayacak, Erdoğan'ı alaşağı etmek isteyen işbirlikçiler, aynı saldırıları MHP'ye de yapacaktır.

Ülkeyi yöneten partinin adı da amblemi de emperyalistleri ilgilendirmiyor.

Ya uşak olacaksın, ya düşmanları olacaksın, başka bir alternatif bırakmıyorlar.

Ülkenin tek parça kalması için bu saldırıların savuşturulması gerek ve bunun içinde içeride sağlam bir savunma hattı oluşturmak zorundayız.

Farzet ki MHP iktidar, bu saldırılara karşı koymak için o da AK Parti ile ittifak edecek;
Soros'un vakıflarında çalışan iş birlikçilerle vatanı savunacak bir hat oluşturmanız mümkün mü?

İlk öncelik Ülkenin bütünlüğü ve bağımsızlığı.

Parti ve ideoloji farklarını düşmanlığa dönüştürüp, iktidar mücadelesi ile uğraşırken, ülke elden giderse, iktidarın neye yarar?

Ülkücüler Fetöcülerin gazlamasıyla bu gerçekleri gözardı etmemeli.

Bizler her zaman aynı şeyi söyledik; ÖNCE VATAN.