Sende!
Sende!
Sende!
Bende!
O da!

Hepimiz az çok yalancıyız kimse inkar etmesin. Zaten en büyük yalan hiç yalan söylemediğini iddia etmek değil midir?

Aslında yalanlarımızın çoğu iyi niyetli. Bişey daha kötüye gitmesin diye anı kurtarmak için söylediğimiz yalanlar olduğu gibi, bazen tam ortasında buluruz kendimizi yalanın...

Ama en büyük yalanları kendimize söyleriz herşeye rağmen...

Tabiki sosyal medya bağımlısı değilsin, sen davan için buradasın olur mu öyle şey o kovaladığın dedikodular yine hep dava için rahat ol inandık biz.

Ya eşi dostu aramıyor oluşunun hayırsızlık ile vefasızlık ile ne alakası var, işlerin yoğun senin yoksa hepsi aklında, hepsini arayacaksın rahat ol lütfen inandık biz.

Kim demiş öfke kontrolü problemin olduğunu? İnsanlar üstüne geliyor, yoksa sen dünyanın en sakin en kontrollü adamısın aksini söyleyeni döverim.

O namazı bir gün kılacaksın, o kitaba başlayacaksın ama vaktin yok...
Başkasına söylediğimiz yalanların etkisi çok büyük olmadıkları müddetçe kısa etkilidir. Yoğurt almayı unutmuşuzdur ama suçu otobüsten yolun karşı tarafından inmemize atarız.

Gece internette takılır patrona hastayız deriz falan...

Kendimize söylediğimiz hatta inandırdığımız yalanlar öyle mi?

Omuzlarımızda bir yük gibi, ne indirsen indirebiliyor ne taşımaya gücümüz yetiyor. Kaldırılması gereken cenaze varmışta namazı kıldıracak adam bulamıyoruz gibi hissediyoruz.

Bu bize sosyal hayatımızda ertelenen işler, tükenen sabırlar, kendine güvensizlik olarak geri dönüyor.

İşe cenazeyi kendimiz kaldırarak başlayabiliriz. Gassal elinde meyyit gibi tüm kusurlarımız ile yüzleşip, kirli yerleri başkasına bırakmadan yıkayabiliriz.

Şimdi vaktim yok yarın başlarım ben, siz devam edin...