İçişleri Bakanlığı'nın terör örgütlerine ucundan/kıyısından bulaşmış olan her idareye, (ÜST İDARE OLARAK) kayyum atama yetkisi vardır, bu sorgulanamaz.

Atanan kayyumlar ise (ki devamı da gelecek) hukuka tamamen uygundur, hiçbir tezat durum yoktur.

Hâl bu iken özellikle CHP,
Daha önce tutuklanan bir HDP belediye başkanının; Diyarbakır, Van ve Mardin için (devam eden soruşturma sebebiyle kamuoyuna şimdilik açıklanamayan) itiraflarını/delilleri bildiği halde,
Kayyumları 'seçimle gelen seçimle gider' sloganizmi üzerinden manipüle etmeye ve siyasi rant/çıkar sağlamaya çalışmaktadır.

Türk Devleti Suriye sahasında çok ciddi bir operasyona hazırlanırken,
ABD, içerideki vesayeti/tetikçileri üzerinden Türk Devleti'nin dikkatini dağıtmaya çalışıyor ki, CHP mevcut tutumu ile bu plana da fazlasıyla hizmet etmektedir.

Kayyumların gerekçesi, büyük yankı uyandıracak delilleri ile beraber (yakın zamanda) açıklandığında,
Bugün 'demokrasiye darbe' çığırtkanlığı yapan her kurum, Türk milletinin derin irfanına hesabını verecektir.

Devlet, söz konusu 'milli güvenlik' olduğunda bürokrasinin her daim önüne geçer, geçmeye de devam edecektir.

***

Türkiye ABD ile müşterek 'güvenli bölge' konusunda sonuca varılamayacağını, bunun bir süre kazanma/oyalama taktiği olduğunu biliyor. ABD'de Türkiye'nin bunu bildiğini çok iyi biliyor. Peki her iki taraf sonuca ulaşılamayacak olan bu yola neden girdi/giriyor?

Türkiye'nin bu süreçten kazanımı, 'diplomasi yollarını sonuna kadar kullandık' anahtarını/kozunu elinde tutacak olmasıdır.

Final sahnesinde (ki bu hiç de uzak olmayan bir zamanda gerçekleşecektir), Türkiye istediği bölgede tamamen/tek başına hakimiyeti sağlayacaktır.

Bunun yanında ABD bu süreyi, önceden YPG/PYD'ye sempati ile yaklaşan, ancak örgütün bölgedeki sivil halkların mallarına el koymasından sonra tavrını değiştiren Avrupayı, hem uluslararası platformlarda, hemde saha da -yeniden- destek vermelerine ikna için kullanmak istiyor.

Bunun ilk örneğini Almanya'ya Suriye'ye asker/destek yollaması için defaatle (ve tehditvari) baskılarda bulunmasında gördük -ki- devamı (ABD hegemonyasında olan diğer AB ülkeleri de dahil edilerek) hızlı bir şekilde gelecektir.

Sonuç olarak şunu unutmamak gerekiyor. ABD, Suriye-Akdeniz'den vazgeçme niyetinde değil. Aynı şekilde Rusya'da değil.

Türkiye ise, arka planda birçok konuda ittifak yapmış bu iki güç arasında dengeyi sağlamaya çalışıyor ki, bugüne kadar bunu zor da olsa başardı.

Dış politika da vermeden alın(a)maz. Türkiye sürecin başından itibaren fazlasıyla veren/sabreden ve bu süreyi (ani gelişecek olan tüm senaryolara karşı) hazırlık yapan taraf olarak, artık karşılığını alma/hareket etme noktasına gelmiştir. Sabredin ve kadim Türk devletine güvenin.

***

Türk toplumu şark kültürüne sahiptir. Avrupa ve sloganik değerlerine (şükür ki) uzaktır.

Türk toplumunda kadının yeri oldukça önemlidir. İslam ile şereflendikten sonra, cenneti annelerin ayaklarının altına sermiş, Hz. Muhammed s.a.v'in en değerli emaneti bilinmiştir.

Ancak, hızla seküler/bireysel hale gelen dünya ve bundan (üzerinde emanet dururcasına) nasibini alan Türkiye'de, genetik vasıflar tamamen bozulmuştur.

Mevcut yasalar ailelerin sorunlarını çözemediği gibi, feminizm furyası da erkekleri kadınlardan uzaklaştırmakta, aileleri hızla yok etmektedir.

Bugün, hakkında yüzbinlerce tepki verilen Emine Bulut vahşeti, ne ilktir ne de son olacaktır. Şu bir gerçektir ki, mevcut hukuk sistemi bu gibi faciaları engelleyemediği gibi, kadın hakları adı altında, kadınları toplum ve aile yapısından uzaklaştırmakta/ötekileştirmektedir.

Sorunun çözümü %99'un yaptığı üzere küfretmekte ve/ya ana müsebbibi 'tüm erkekler' olarak hedef göstermekte değildir.

İvedilikle yapılması gereken, bozulan aile yapısını/algısını yeniden onarmak,
Kadını, erkeğe dokunulmaz/yasak(şiddetten bahsetmiyorum) olmaktan çıkarmak gerekmektedir.