...
Hindistan İngiliz Yönetiminin kayıtlarına da geçmiştir.

Peşaver şehrinde, Hilafet için yardım toplanmaktadır. Müslüman ahali neyi varsa hiç tereddüt etmeden vermektedir. Oğlundan kızından esirgediği yastık altı altınları veren de vardır, tarlasını ve ürününü satıp bedelini bağışlayan da...

Halkın çoğunluğu şimdi olduğu gibi o zaman da çok fakirdir. Dünyanın en zengin topraklarının fakir insanlarıdır onlar... Bir zenginlik varsa o da çoğunun yüreklerindedir.

Hilafet için verebilecek hiç bir şeyi olmayanların yürekleri buruktur. Bir başka mahzundurlar.

Yardım edememiş olmanın hüznü içini yakan bir kadın, bir anne herkesi hayrette bırakacak bir şey yapar. Dünyada analık duygusundan daha güçlü ne vardır ki? Analık gibi bir başka faziletli duygu mümkün müdür?

İşte bütün bu duyguları bir kenara bırakan anne, yardım edememenin ızdırabında kavrulan yüce yürekli anne, kucağındaki minicik yavrusunu elleriyle havaya kaldırarak meydandaki halka gösterir, sesi yettiğince bağırır... Yavrusundan başka bir şeyi olmadığını ve yavrusunu satılığa çıkarttığını ve karşılığında alacağı parayı Osmanlı Hilafetine vereceğini ilan eder...

Helal midir? Bu ihlaslı yardımların, bugün CHP ve İş Bankası emrinde, küresel faiz sisteminin emrinde olması, helal midir?

***

Ebu Said ile İbni Sina üç gün boyunca münazara ve münakaşa edip ayrılmışlardır.

Ebu Said'e sorarlar:
"İbni Sina'yı nasıl buldun?"
"Benim kalp ve keşif ile gördüğümü o biliyor."

Aynı soru İbni Sina'ya da sorulunca o da şu cevabı verir:
"Benim bildiğimi o görüyor."
...

Aynı olay İbni Arabi ile İbni Rüşd arasında anlık bir görüşmede yaşanmıştır.

İbni Rüşd sorar:
"Evet mi?" 
"Evet...
Hayır..."

Anlaşmışlardır. 
Görüşmeyi 80'li yaşlardaki İbni Rüşd istemiştir. Daha 20 yaşına bile gelmemiş delikanlının kendisinde ne varsa bildiğini görmüştü. Aklından geçenlere verdiği "evet - hayır" cevabı konuşmalarına yetmişti.

İster inanın, ister inanmayın. Ben inanıyorum. 
Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun.