Uzaktan bir tanıdık çocuğunun adını "Bigütay" koymuş.

Bir akrabam kızının adını şeyinde boncuk bulmuş gibi "Buluş" koymuş.

İkizlere hamile olan eski iş arkadaşım oğlanın adını kendine benzediği için "Buben" kız babasına benzediği için kızın adını "Osen" koymuştu.

"Engürcan" nedir arkadaş?

İsim/şehir oynasan bu isimleri yazsan dalga geçerler adamla. Geçerli bile olmaz yazdığın isim. Gitti mi on puan!

Kendi hikayesini özel kılamayan ve herkese benzer hayatlar yaşayan anne babaların düştüğü bir hata bu genelde.

İsimler ile değil yaşamlar ile fark oluşturmak gerekiyor sanırım...

Herkesin hayatı herkese benzemeye başladı. İnstagramı olmayanı ayıplıyor, o mekanda yemek yemeyene ezik gözüyle bakıyorlar. Herkesin sosyal medya hesabında mutlaka "evli mutlu çocuklu" yazmak zorunda değil, ya da kocaman popon ve kalın bacakların varsa tayt giyme moda diye.

"Ben farklıyım" deme ve bunu gösterme ihtiyacını neden çocuklarınız üzerinden gösterme yarışına giriyorsunuz?

***
Ve hayatın içinden başka bir mesele...

Bir kaç defa dışarıda hıçkıra hıçkıra ağlayan insan gördüm, bende bazen bu durumda birilerinin yanından geçtim. Hepimizin başına geliyor böyle şeyler.

Onları öyle görünce "merak etme herşey geçecek" demek istediğim oldu, ya da biri gelsin ben ağlarken "dünya çok kısa dert ettiğin şey gerçekten dert mi?" desin bana istedim.

Ama eğer bu zamanlarda yaşıyorsanız bu söylediğim çok zor. Muhtemelen terslenmekten "sanane?" bakışına maruz kalmaktan korkuyoruz hepimiz.

Oysa hepimizin ceplerinde başkasına vermek için şekerler var.

Vermek için hiç harekete geçmedim...

Ama ne zaman biri yanımda hapşursa içimden hep "çok yaşa" dedim. Dışımdan desem sanki ayıp olacak hissine mani olamadım.

Benden çok uzakta Halep'te patlayan kimyasal bombanın şiddetinden Halep'te ki karınca ve ben aynı korkuyla baktık yanımızdakinin gözlerine.

Arakan'da bende boğuldum o yavrularla birlikte.

Bosna'da benim anam babam katledildi. Irak'ta tecavüze uğrayan ablamdı. Filistin'de misket bombalarını oyuncak zanneden benim çocukluğumdu.

Zaman bize şunu gösterdi.

Gözlerimiz ile görmediğimiz ama bi şekilde haberdar olduğumuz her acı, duymak istemesek bile sımsıkı kapatsak bile gözlerimizi bize dokunmayan yılanın bin yıl yaşamadığını hatırlattı.

Evet artık şundan eminiz.

BİZE DOKUNMAYAN YILAN YOK!

Katar'ın ve bir kaç İslam ülkesinin Türkiye'ye olan desteği o kaybettiğimiz vahdeti acaba geri mi bulduk sevinci oluşturdu bende.

Bizim bizden başka dostumuz başımızı okşayacak kimsemiz yok bunu böyle günlerde daha iyi hatırlıyoruz.

"Dert ettiğin şey bu mu" diyecek kardeşlerimizin olduğunu görmek, hapşurunca "çok yaşa" cesaretinin gelmesi belkide her şerde bir hayır vardır ilahi müjdesinin tecellisidir, göremiyoruz.