Petek Güveleri 320 Mhz kadar sesleri duyabiliyor. İnsanın duyma sınırı 20Mhz.

Neden petek güvesi değil de insan olarak yaratıldık?

Baykuşlar 4000 metre ileride ki avlarını görebiliyorlar. Acaba neden baykuş olmamız istenmedi?

İç organlarımız çalışırken fön sesi gibi bir ses çıktığı söyleniyor içerisi çok gürültülü. Bu kadar yakın olan bişeyi Allah neden duymamızı istemedi acaba?

Bu hikmeti dünya'da ve ülkemizde bir felaket olduğunda ortaya çıkan "ceset dikizleyicilerini" görünce daha iyi anlıyorum.

"Leşler yorumda"
"Bu acıya sessiz kalma müslüman"
"Bu ölen seninde çocuğun olabilirdi birader"

İnsanların cesetleri üzerinden vatanseverlik ya da insanlık ispatına giren bu paylaşımları çok gördük, görüyoruz.

Halep katliamında günlerce sayfalarımız da "ceset severler" sayesinde karnı deşilmiş çocuklar, ayağı kopmuş ağlayan kadınlar, ortadan bölünmüş adamlar izledik.

Arakan dedik, günlerce suda yüzen cesetleri görmek zorunda kaldık. Çoğu zaten oraya ait değildi. Gösterecek yeteri kadar ceset bulamayanlar tatmin olamayıp sel felaketinde ölenleri "uyuma müslüman" diye önümüze attı.

Şimdi biri çıkıp "ya ama toplumsal duyarlılığı artırma adına yapılan iyi niyetli paylaşım bunlar" diyebilir. "Kaçımız 10 gün sonra Arakanı hatırladık?" diye sormak istiyorum.

ABD toplumuna tarihinin en büyük travmasını yaşatan 11 Eylül saldırılarıyla ilgili sayısız iddia atıldı ortaya. O kadar ileri gittiler ki "aslında böyle bir saldırı hiç olmadı dediler. Çünkü ortada dolaşan tek bir ceset fotoğrafı yoktu.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir asker ya da vatandaşı ölen ABD bunun görüntüsünü vermemek için olağan üstü gayret gösterir. Düşmanının karşısında ezik olmak istemez.

Aynı şey İsrail içinde geçerli. O kadar saldırı oluyor hiç gördünüz mü ağladıklarını?

Dünyanın diğer lider yahut liderlik iddiası taşıyan ülkelerinde de durum farklı değil. Ne kadar rahatsız edici olursa olsun, bir Afrikalının, bir Filistinlinin, bir Türkistanlının başına gelen felaketi rahatlıkla izler, izletirler.

Ancak kendi başlarına üzücü bir iş geldiğinde en kalın, en koyu renkli perdeleri çeker, dünyanın geri kalanının o sahnelere şahit olmasını istemezler.

Ya biz de?

Eskiden 1 şehit gelse yediğimiz ekmek boğazımızdan geçmezken şimdi 10 şehite burun kıvırıyoruz!

Bunun sırrı "neden herşeyi görecek ve duyacak" kapasitede yaratılmadığımızın hikmetinde...

80’lerden itibaren ana akım gazetelerin “şehvet uyandırma işlevli” sayfalarını çıplak kadından çok ölü insanlar süslemeye başladı.

Ama artık o kadar ölü insan dikizledikki cazibesi kalmadı..

Hevesimizin kaçması bir yana duyarsuzlaştık. Acıya alıştık. Savunma mekanizmamızı yitirdik...

Karnı kocası tarafından deşilmiş kadın görmek kadavrasına karkas et muamelesi yapan adli tıpçı kadar etkiliyor artık bizi...

Bir petek güvesinden ya da baykuştan tek farkımız olan "sorumluluk" duygumuzu da çok görüp çok duyarak yitirdik sanırım.

***

Ve Ramazan..

Kızın adı Aazen, güzellik demek. Babası kızı olsun diye az dua etmedi o doğmadan önce.

O kadar istedi ki kızı olsun diye "doğsun kurban keseceğim" dedi. Kesti de...

Aazen savaş başladığında 2 yaşındaymış. Güzel günleri hatırlasa ilk aklına gelecek olan babasının onu boynuna alıp Halep kalesine çıkartması olacaktı belkide. Ya da bir elini annesine bir elini babasına verip uçtu uçtu yaptırıldığı günler gelecek hatırına. Oysa "uçmak" fiilini ne zaman duysa alçak uçuş yapan uçaklar geliyor aklına

Nasıl davranmasını gerektiğini bile öğrenmiş, önce yıkılmamış bir duvar bulacaksın oraya uzanacak ellerin ile başını koruyup kelime-i şehadet getireceksin.

Oğlanın adı Adivan keyifli, iyi demek. Adivan'ın babası o 1 yaşındayken şehit olmuş. O günden sonra keyif pek uğramamış Adivan'ın semtine.

Şimdi beş yaşında...

Önceleri tek öğün de olsa yemek yerken, o tek öğün sonra iki güne, sonra çimen çorbasına atılan ekmek lapasına ve en son su çorbasına evrilmiş.

Ümmetin yetim öksüz çocukları onlar. Gerçi ümmetin olmasalar ne olur ki?

Bir çocuğun masumiyetini en iyi kendinden başka ne tanımlayabilir?

Kocaman sofralar kuracağız bu akşam. Ramazan bizleri birleştirecek yakınlaşmak için fırsatlar sunacak.

Kocaman sofralar kuralım yakınlaşalım ama bir gün Suriye olabileceğimiz korkusunun geriliminden kurtulmadan.

O uçaklar bizim başımızdan geçebilir, o yetimlerin adı Berk Yasemin olabilir. Suya ekmek banınca ziyafet gibi gelebilir...

Bu iftar herkes ümmete dua etse "duanız yoksa ne ehemmiyetiniz var" ayetine yeniden iman etse ne güzel olurdu...