15 Temmuz alçak darbe girişiminde, iradesiyle hain girişime göğsünü siper eden milletimiz kahramanlık destanı yazdı. Yazılan bu kahramanlık destanı, bu milletin ilk kez vatan topraklarını şehadet kanıyla sulayışı değil.

Tarih tekerrürden mi ibarettir tartışılır ancak bu aziz milletimizin kahramanlığının her çağda aynı dinçlikte ve inanç bağlarıyla sabit durduğunu, 15 Temmuz bir kez daha ispat etti.

Aziz milletimizin tarihinde bir kahramanlık sembolü olan Ayasoya'nın cami oluşu, aynı zamanda sayısız kahramanlık destanlarının en önemlilerinden birinin sembolüdür. Ayasofya, aziz milletimizin İstanbul'un asli sahibi oluşunun sembolü olarak önem taşıyor. Öte yandan Ayasofya'nın cami oluşu aynı zamanda İslam'ın muzafferiyetinin de en belirgin sembolü olarak milletimiz için önemli bir değere sahiptir.

Aziz milletimiz, birçok platformda ifade ettiği gibi sembolik bir öneme sahip olan Ayasofya'nın cami olma hürriyetinin iade edilmesini bekliyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, milli iradenin temsilcileri milletin bu talebini dikkate almalıdır.

AYASOFYA MİLLETE SORULSUN

Milletimizin birçok platformda dile getirdiği ve usül olarakta Ayasofya hürriyeti açısından cami olarak faaliyete açılması bekleniyor. Ancak tüm bu bekleyişler yetkililerce farkedilemiyor veya anlamsız görülüyorsa, milletin iradesini esas alan demokrasi anlayışının gereği olarak, Ayasofya'da, idam ve Başkanlık sistemi gibi milletin iradesine sorulmalı ve sorumluluk milletin kararına bırakılmalıdır.

AYASOFYA'YI CAMİ OLMAKTAN KİM ÇIKARDI?

İslam Mecmuası (1987) arşivinde yer alan bilgilere göre;

Yıl 1931 Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Bizans Enstitüsü namına, Thomas Wittemore, Camin mozaiklerini temizlemek ve tamir etmek müsadesini istedi. İzin verildi. 1932 de mozaik uzmanları işe koyuldu. Nefis panolar ortaya çıkmaya başladı.

1934 ortalarında Maarif Vekaletine, Abidin Özmen getirilmişti. (9.7.1934). Vekil İstanbul'a gelmiş, teftişleri sırasında Ayasofya'yı da gezmiş, çalışmalar ve mozaikleri incelemiş, Camin mabed dışındaki kısımlarının perişanlığını görmüş ve bu yerlerin ihya edilip bir müze halinde halka açılmasının faideli olacağını düşünerek fikrini Atatürk'e açmıştır. Atatürk, konunun bir uzman heyetce incelenmesini emretmiş, Abidin Özmen, İstanbul Müzeleri Müdürü Aziz Ogan başkanlığında sekiz dokuz kişilik bir komisyon kurup konuyu havale etmişti. Heyette Tahsin Öz, Efdalettin Bey, Prof. Osman Ferid, Alman Prof. Erckhard-Ungar gibi uzman isimler vardır.

Komisyon ekim sonunda raporunu takdim etmiştir. Tavsiyeler şudur:

1- Müze olması için Wittemore'un çalışmaları bitmelidir
2- Bu arada dış kısımlar, kapı ve pencereler tamir edilmeli, son cemaat mahalli teşhir edilecek hale getirilmeli.
3- Binayı ihata etmiş kahve, sundurma, köhne ahşap bina, dükkân, kulübeler yıkılmalıdır.
4- Cami'e bitişik "Kimsesizler Yurdu" yıkılmalıdır.
5- Avlu tanzim edilerek açık müze yapılmalıdır.
6- Camin ibadet kısmı İBADETE KAPATILMALI buraya BİZANS ESERLERİ konularak BİZANS MÜZESİ yapılmalıdır.
7- Ayasofya'nın asırlarca Osmanlı eseri haline getirilmiş olduğu da göz önüne alınarak, Camin uygun bir yerinde Türk eserleri de teşhir edilmelidir.

İslam âleminin göz bebeği bu Camin, ibadethane kısmının da ibadete kapatılarak buranın da müze olması, hem de Bizans Âsârı Müzesi olması fikrini ortaya atan işte bu insanlardır! Bu komisyonda bulunan sadece bir tek kişi bu fikre itiraz etmiş ve "ibadet kısmının aynen ibadete açık kalması gerektiğinde" ısrar etmiş ve muhalefet şerhi koymuştur. Bu anlayışı gösteren, ne hazindir ki, Alman Profesör Erckhard Ungar'dır!

Kasım 1934 başlarında, Atatürk'ün mutad bir "akşam sofra sohbeti"nde Abidin Özmen, konuyu açmış ve raporda belirtilen hususlar anlatmıştır Atatürk hemen işe başlanması emrini vermiştir. Ayasofya Cami Evkaf idaresine bağlı bulunduğundan, yapılacak şeyler ona düşüyordu.

AYASOFYA'YI CAMİ OLMAKTAN ÇIKARANLARA FATİH'İN BEDDUASI

Fatih Sultan Mehmet ise Ayasofya Cami vakfiyesinde çarpıcı ifadeler yer almaktadır;

"Allah'ın yarattıklarından Allah'a ve O'nun rüyetine iman eden, ahirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için, sultan olsun melik olsun, vezir olsun bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun, özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nâzır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak asla helal değildir!

Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse; veya şer'i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azm eylerse, mesela şeriata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti üzerlerine olsun. "Ebeddiyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebeddiyyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir."

Kaynak: Beyaz Gündem