MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Komşu coğrafyalardaki huzursuzluk sarmalı azalmak şöyle dursun, devamlı körüklenmekte, gün be gün kamçılanmaktadır. Bu durumdan derin bir kaygı duyduğumuzun altını kalın bir şekilde çizerek belirtmek istiyorum. Suudi Arabistan’da sular durulmuyor. 4 Kasım günü, Riyad ziyareti esnasında istifasını açıklayan Lübnan Başbakanıyla ilgili belirsizlikler ve bilinmezlikler artıyor. Beyrut ile Riyad arasındaki ilişkiler sürekli geriliyor, sürekli çıkmaza sürükleniyor. Saad Hariri’nin rehin mi, yoksa gönül rızasıyla ve şahsına yönelmiş tehditlerden dolayı mı Suudi Arabistan’da bulunduğu tam olarak anlaşılmıyor, açıklanamıyor. İsrail’le ilgili kuşkular, İran ve Yemen ekseninde kuluçkaya yatmış korkular, Suudi Arabistan’ı tümden kavramış geniş çaplı operasyonlar, tutuklamalar, cinayetler, bölgesel projeler, küresel senaryolar son günlerde herkesin gündemindedir. Ilımlı İslam yorumundan, yolsuzluk suçlamasından dolayı prenslerin teker teker gözaltına alınıp bol yıldızlı bir otelde zorla tutulmalarına kadar yaşanan onca hadise Suudi Arabistan’ı tartışmaların odağına doğrudan çekmiştir. Bu ülkede tansiyon oldukça yüksektir. Meselenin özünde, Suudi Arabistan’da kıran kırana bir iktidar savaşı yaşanmaktadır. Mevcut kraldan sonra tahta geçmesi beklenen 32 yaşındaki oğlunun saha temizliği yaptığı, engel çıkaracak ne kadar isim varsa susturmaya veya suçlu hale getirmeye çalıştığı yoğun biçimde iddia edilmektedir" ifadelerini kullandı.

"Suudi Arabistan’ın küresel oyunlara teşne olması, dünyevi iktidar çatışmalarına kapılması hakikaten de esef vericidir"

Suudi Arabistan’da yaşananların Körfez ülkelerini de tedirgin ettiğini söyleyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Bizim ilgilendiğimiz hanedanlar arasındaki kavga değildir. Bizim ilgi alanımız kimin kral, kimin veliaht olacağı, kimin suçlu, kimlerin suçsuz yere tutulduğu ya da takibe alındığı da değildir. Bunlar Suudi Arabistan’ın iç meselesidir. Ancak inancımızın kutsal mabet ve miraslarının bulunduğu Suudi Arabistan’ın küresel oyunlara teşne olması, dünyevi iktidar çatışmalarına kapılması hakikaten de esef vericidir. Bizim tarafımızdan yadırganmış, yanlış bulunmuştur. Suudi Arabistan’da asıl kimin mağlup, gerçekte kimin galip geleceğini zaman gösterecektir. Bu vesileyle taht ve taç kavgasına tutuşanlara hatırlatmak istediğim ve ibret alınmasını ümit ettiğim yüzyılları aşıp gelen gür bir seda vardır. Endülüslü mimarlar, İspanya’nın Gırnata, yani Granada şehrindeki El Hamra Sarayını 250 yılda tamamlamışlardır. Endülüs düşse de, El Hamra tarihe mal olmuştur. Dünyanın hiçbir yerinde Allah adının bu kadar zikredildiği sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir saray bulmak mümkün değildir. El Hamra Sarayı tarihin ta derinliklerinden tüm insanlığa, şöhret, şehvet ve servet bağımlısı olan, görünüşü mümin, aslı müzmin münafık olanlara her yerine kazınmış şu sözle haykırmaktadır: 'Vela Galibe İllallah', yani Allah’tan başka galip yoktur. Kendini galip görenler, günü geldiğinde mağlup olduklarını anlayacaktır. Netice itibariyle mağluptur bu yolda galip olduğunu zannedenler. Yüce dinimizin hangi buyruğunda, kutlu Peygamberimizin hangi sözünde bugünkü İslam toplumlarının rezilliğine, ilkelliklerine cevaz vardır? Şüphesiz yoktur, aransa bile bulunamayacaktır. Milyarlarca Müslüman aç ve sefalet içinde kaybolmuşken; bir avuç şeyhin, emirin, kralın, prensin açgözlülüklerini, doymaz kursaklarını, onmaz hırslarını, tedavisiz nefsi hastalıklarını nasıl açıklayacağız? Bu nasıl Müslümanlıktır? Bu nasıl İslam anlayışıdır? Sırf batıya şirin ve sempatik görünmek için ılımlı İslam denilen dayatma nasıl dillendirilmekte, dinimize bu leke ne hakla sürülmektedir? Ne ılımlısı, neyin ılığı, ılımlı İslam da neyi nesidir? Düne kadar radikal, selefi ve kanlı niyetlere sponsor olanlar, şimdi de ibreyi ılımlı İslam’a mı çevirmişlerdir? FETÖ’ye sipariş edilen dinler arası diyalog ve ılımlı İslam projesine şimdi aklı bir karış havada, yeni yetme prensler mi taliptir? Bunun sonu bölgesel yok oluştur. Bu yolun sonunda hayır, huzur, diriliş ve toparlanış yoktur. Suudi Arabistan, bir Hollywood yıldızı ve moda ikonuna benzetilerek tasarlanan robota dünyada ilk kez vatandaşlık vermekle ne yapmak, nereye varmak istemektedir? Nasıl bir hezeyan, nasıl bir hüsran, nasıl bir husumet kutsal topraklarda hakimiyet kurmuştur? İslam’ın özüne zarar veren, Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyen, çiğnenmesine göz yuman, batıl hedeflerle yana yana gelen anlayışı Müslümanlıkla bir tutmak, sorarım sizlere, nereye kadar mümkündür?"
"Suudi Arabistan merkezli olayların önünü arkasını iyi okumak lazımdır"

"Suudi Arabistan merkezli olayların önünü arkasını iyi okumak lazımdır" diyen Bahçeli, "Zira hem ülkemizi hem de bölgeyi her açıdan tesir altına alabilecektir. Kaldı ki Orta Doğu zaten sıkıntılıdır. Irak ve Suriye gerilim yüklüdür. Lübnan ise, 1975-1990 arasında gömüldüğü iç savaşın hala ağır sancılarını çekmekte, dehşet verici sonuçlarıyla boğuşmaktadır. Terör örgütleri komşu coğrafyaların sosyal dokusunda, siyasal şablonunda bedeli uzun seneler ödenecek vahim hasarlar bırakmıştır. Bu arada, batı imalatı, görev emri sınırlı süreli olan IŞİD’le sürdürülen mücadelede görünüşe bakarsak önemli mesafeler alınmaktadır. 9 Kasım’da Suriye rejimi, Irak’a geçiş bölgesi olan Ebu Kemal’i Bağdat yönetiminin desteğiyle almıştır. Telafer, Havice, El Kaim IŞİD’ten kurtarılmıştır. Bu terör örgütü, Suriye’deki Mayadin ve Deyrizor’da hakimiyeti kaybetmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla IŞİD, Irak ve Suriye topraklarında işgal ettiği alanlarının büyük bir kısmını yitirmiştir. IŞİD’in çekildiği bölgeleri, başta Rakka olmak üzere, PKK-PYD-YPG terör öğütleri doldurmaktadır. Bu kabul edilemez bir komplo ve şiddetli bir tuzaktır. Katar’ın başkenti Doha’da, 'Anti IŞİD Koalisyon Merkezi' varken, ABD, Rusya ve Ürdün arasında 8 Kasım’da imzalanan memorandumla 'Amman Gözlem Merkezi'nin kurulması dikkat çekici bir gelişmedir. Bu gözlem merkezine Türkiye’nin nasıl yaklaşacağı, bölge ülkelerinin tanıyıp tanımayacağı belli değildir. Ürdün’ü sivriltme çabalarının, Astana Zirvesi’ne mesafeli duruşun, Cenevre ruhunu sulandırma tutumunun hangi manaya geldiğini, sonuçlarının nelere mal olacağını yakın bir zamanda anlamak ve görmek mümkün olacaktır. Dün Rusya Federasyonu’na giden, bugün Kuveyt’i, yarın da Katar’ı ziyaret edecek olan Cumhurbaşkanı bu konular çerçevesinde, inanıyorum ki, muhataplarından bilgi alacak, Türkiye’nin tavrını muhakkak gösterecektir. Bu temas trafiğinin ülkemiz yararına olması başlıca dileğimdir" açıklamasında bulundu.