Mazlumun, Müslüman’ın ve darda kalmışın yanında olmak için gerekli gücü elinde bulundurmanın yolu ise, bugün maalesef modern dünyanın ülkeler denklemi içindeki en caydırıcı silah olan nükleer güce sahip olmaktan geçiyor.

Her şeyden önce kıtaların sahip olduğu enerji potansiyelinin azaldığı bir dönemde enerji ihtiyacı içinde bulunan ülkeler için nükleer, ekonomik bir anlam taşıyor. Ülkelerin büyüme hedeflerini gerçekleştirme yolunda atacağı en önemli alanı her geçen gün stratejik bir önem kazanan nükleer oluşturuyor. Zira nükleer enerjinin ülkelere maliyeti düşük olduğu gibi sürdürülebilir ve güvenli olma nitelikleri bu alana yapılan yatırımları daha cazip hale getiriyor.

Böyle bir ortamda elbette ki bugün Türkiye’nin de nükleer projeleri ve kısa vadeli hedefleri var. Özellikle Akkuyu Nükleer Santrali projesi son dönemde somut adımların atıldığı bir sürece dönüştü. Ekonomik sahada Türkiye’nin elini güçlendirecek nükleer alana dönük çabaların buralarla sınırlı kalıp kalmayacağı ise meselenin bir başka boyutunu oluşturuyor.

NÜKLEER SİLAH TEKELİ

Öyle ki bugün dünyada güç haritasını şekillendiren ülkelerin nükleer güç potansiyeli ekonomiden çok bir savunma aracı aynı zamanda. Bu alandaki yatırımlarının ilk durağı nükleer santral olan Türkiye’nin bölgesel bir güç olmaktan çıkarak küresel bir aktöre dönüşmesi için bir sonraki adımda nükleer silahların caydırıcılık gücüne sahip olması gerekiyor. Ancak bugün Amerika’dan Rusya’ya, Kuzey Kore’den İran’a kadar pek çok ülkenin uluslararası siyaset arenasında en güçlü koz olarak kullandığı nükleer silahlara sahip olmanın önünde yine bu ülkelerin engel teşkil edeceğini de çok açık ortada duruyor.

Özellikle Batı’nın kendi tekelinde gördüğü bu silahlara kendileri sahip olunca meşru ancak Müslüman bir ülkenin eline geçince “terörizm” olarak gösterilmesi başlı başına bir çifte standardı gözler önüne seriyor. Türkiye’nin bu alanda atacağı adımı fırsat bilecek olan küresel güçlerin pek hoşuna gitmese de mazlumların koruyucusu olmak ve dünyayı ateşe vermek isteyen şer güçlere dur diyebilecek noktaya gelmek için bu alanda atılım yapmak hayati bir önem arz ettiğini vurgulayalım.

Doktorun elindeki neşter misali Türkiye’nin nükleer bir güce sahip olması yıkıcı olmaktan çok hem kendi bekası hem kol kanat gerdiği Müslüman mazlumların geleceği adına her geçen gün bir zaruri ihtiyaca dönüşüyor.

TÜRKİYE’NİN İLK ADIMLARI

Nükleer konusunda ilk adımı Türkiye 1955’de kurulan Atom Enerjisi Komisyonu ile attı. Bu adımın ardından yapılan ilk santral etütleri 1974’te bir nükleer santralin kurulması yönündeki fikri doğurdu. Güney Anadolu’ya kurulması düşünülen santral için yer dahi belirlenmişti: Mersin’in Gülnar İlçesi’ne bağlı Akkuyu mevkii. Bu dönemden sonra üst üste sonuç alınamayan veya ertelenen ihaleler ülke gündemine geldi gitti. 2000 senesine gelindiğinde masada yaklaşık yarım asırlık bir hayal olarak duran Türkiye’nin nükleer hamle rüyasına ilk darbe Bülent Ecevit iktidarı döneminde vuruldu. Dönemin hükümeti, o senenin Temmuz ayında Bakanlar Kurulu kararıyla nükleer santral projesini iptal etti.

Kendi kendine ket vuran Türkiye’nin bu alanda önünü AK Parti iktidarı açtı. Hükümetin o dönem Enerji Bakanı olan Hilmi Güler, takvimlerin 2006’yı gösterdiği süreçte ihale sürecini başlattıklarını duyurdu. Türkiye’nin nükleer santral rüyasını gerçekleştirmek için başlatılan ihale sürecinde iktidar kararlı bir tutum içersindeydi. Hedef Türkiye’yi nükleer güce sahip bir ülke yapmaktı.

NÜKLEER HAMLEYE KİMLER KARŞI DURDU

Türkiye’nin nükleer hamlesine ilk karşı duran isim Başbakanlığı döneminde Bülent Ecevit oldu. Bu karşı duruşun gerekçesi ise Akkuyu Nükleer Santral projesine harcanacak paranın ekonomik istikrarı sarsacağı düşüncesiydi. Ne yazık ki bu karar Türkiye’nin bu alandaki dev hamlesini 18 yıl geciktirmiş oldu.

Nükleer santral projesine bir diğer karşı tavrı bu karardan 9 yıl sonra yani 2009 senesinde Danıştay sergiledi. Santral projesi ihalesi için yürütmeyi durdurma kararı alan Danıştay, Türkiye’nin nükleer hamlesini sekteye uğrattı. Sonraki süreçte bu konudaki tavrını değiştirmeyen Danıştay’ın Türkiye’nin nükleer çabalarını sürüncemede bıraktı.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)