"Şu hayatta en samimiyetsiz cümle sence hangisi" diye sorsanız hiç düşünmeden, derdini anlatan birine söylenen "üzülme geçer" cümlesidir derim.

Derdini anlatan kişi üzülmemesi gerektiğini elbette geçeceğini bilerek anlatır derdini size ama, o an insanın elinden bir şey gelmediği için ya da başınızdan gitmesi için ezberlenmiş kalıp cümleler ile durumu atlatma yoluna gideriz.

Çünkü kimse kimsenin derdini sıkıntısı gerçek manada içselleştiremez. Senin için dünyanın en salak derdi olan bir mesele, başka insanlar için intihar sebebi bile olabiliyor bazen. "Adama bak ya şu mesele için adam mı öldürülür" derken ya da "ya hu insan hiç şu meseleden boşanır mı" derken buluyoruz kendimizi. Hep bir "ben oldum" havası ile yaklaşıyoruz meselelere.

Aslında hiç birimizin bir halt olduğu yok da işte, buna kendimiz inanınca iyi geliyor demek.

Bir yardım kuyruğuna girmeyen bir kadın giren bir kadının ne hissettiğini anlayamaz, başından bomba yağmur gibi yağmadan vatanını bırakıp gelenlerin ne düşündüğünü anlayamazsın mesela, ya da devlet yönetmeden devlet yönetmenin ne demek olduğunu anlayamayacağın gibi...

Bir şey hakkında konuşurken ya da bir yargıya varırken kendi içinde ve ekseninde değerlendirmekten çok, ne gördüğümüz ile değerlendirmeye çok hevesliyiz. Çünkü böylesi daha kolaydır nefsimizi temize çıkarmak için, daha kestirme yoldur.

Hep başkaları kötüdür bu yüzden, başkaları bozguncudur, başkaları ahlaksızdır, başkaları dedikodu yapar. Oysa biz öyle miyiz? En masum, en iyi, en ahlaklı, en dürüst hep bizizdir. Başımıza bir iş geldiyse asla hatamız olmaz, muhakkak başkalarının kötü oluşu yüzünden mağdur olmuşuzdur.

İşte bu yüzden ahiret, mizan, sorgu çok önemli. "Adl" olan Allah'ın "Hakem" isimi ile yargılaması olmasa vicdan terazimize koyduğumuz hangi olay da doğru karar verebilecektik?

***

Freud'un bir sözü var, "Pipo bazen sadece pipodur" diye. Yani tutup bu bir ceviz ağacıdır, ya da bu içinden duman çıkan bir şeydir demeye gerek yok Freud'a göre.

Kavramlar üzerinden konuşma olayını o kadar abarttık ki, artık karşımızdaki "pipo" dese "sen bana ne diyorsun ulan" diye üstüne atlayacak kıvama geldik.

Gerçi kelimelere yüklenen anlamlar da durduğu yerde durmuyor. Mesela yakın zamana kadar bir kesim, “kadın değil öküz herif, bayan diyeceksin” diye baş göz yararken, sonra tam aksi istikamete dönüp “Biz kadınız kadın diyeceksiniz!” demeye başladılar.

Hep bir niyet okumacılık var davranışlarımızda.

Sosyal medyada çok sık karşılaşıyorum bu akıl okuyan arkadaşlara. Bu niyet okumacılık öyle düzeylere çıkıyor ki kadın gelip özelden "o yazıyı neden yazdın" diyor. Ya da "şu cümleyi buraya şundan dolayı mı koydun senin amacın ne" diye hesap soruyor.

Kavramlara ve kelimelere takılıp insanlar saniyeler içinde vatan haini ilan ediliyor, saniyeler içinde vatanperver oluyor, kaşla göz arasında idam sehpasına çıkarılıp, ne olduğunu anlamadan gemiden atılacak ilk eleman olarak seçilebiliyor.

Durum böyle olunca ikili ilişkiler hep üçüncü hamur düzeyinde ilerliyor tabi.

Normalde bir lokantada yan masada konuşulan bir konuya rahatsız olsak bile müdahale olamazken, sosyal medyada herkes herkesin hayatına kadar giriyor söz hakkı olduğunu falan düşünüyor. Yolda biri "az kenara çekil" dese titreyerek "hededehedede" edecek adamlar burada özel harekat gibi geziyor.

Mayınlı arazi gibi sanki buralar. Eşşeğimiz de yok ki önden gönderelim.