İsrail konusunda ticari anlaşmalar üzerinden propaganda yapanlar, askeri seçenek neden masaya yatırılmıyor, kınama ile, diplomasi ile hak-hukuk aranmaz sloganları kasanlar, devlet ilişkilerini ikili-insan ilişkileriyle karıştırmak gibi bir basiretsizliğin içerisine düşmekle beraber, Türkiye'nin Siyonizm/Emperyalizm ile (özellikle son 150 yıldır) aralıksız mücadele ettiğinden bihaberdir.

İsrail'i durdurmanın yolu, işgal ettiği topraklara çıkarma yapmak, savaş ilan etmek veya 'tazminat garantili' ticari anlaşmaları tek taraflı iptal etmekle olmaz -ki- bu hamleler zaten planlarının bir parçasıdır.

- İsrail-ABD, bugün Kuzey Irak'ta sessiz sedasız temizlenen topraklar ve üzerlerine açılan/kurulan askeri üsler ile durdurulur.

- İsrail-ABD, Kuzey Suriye'nin tamamını, ortaya sürdükleri onlarca terör örgütünden birer birer temizleyip, yerine Türk askeri tarafından eğitilmiş/korumaya alınmış yerli halkın konuşlandırılmasıyla durdurulur. 

- İsrail-ABD, Cibuti'den Kızıldeniz'i, Somali'den Aden Körfezini, Katar'dan enerji yollarını, Sudan'dan Mekke/Medine'yi çevreleyerek, yeni dünya düzeninde pozisyon almakla durdurulur.

- İsrail-ABD, kendilerine vaad edilmiş(!) toprakların tamamında; askeri, ticari ve insani olarak varlık gösterip, bu varlığı (tüm ekonomi ve terör operasyonlarına rağmen) günden güne güçlendirmekle durdurulur.

- İsrail-ABD, milli savunma da dışa bağlılığı azaltarak, hiç umulmadık anlarda varlığından kimsenin haberdar olmadığı, olsa da etkisinin/detayının bilinmediği milli silahları ortaya çıkarmak ile durdurulur.

Hülasa, şunu unutmamak gerekiyor...

Devlet yönetmek, özellikle yüzlerce yıllık geleneği olan bir cihan devletini yönetmek, kabile/terörist/aşiret devletçiklerini yönetmeye benzemez. Türkiye başta coğrafi konumu ve tarihinden gelen tecrübesi dahilinde oldukça sabırlı bir ülkedir. Yapacağı hamlelerin ölçüsünü ve zamanlamasını çok iyi analiz edecek birikime de fazlasıyla sahiptir.

***

19 Mayıs 1919 tarihi,

Sultan Vahidettin'in M. Kemal Paşa ile Yıldız Sarayı'nda birçok görüşme-planlama yaptıktan sonra, kendisini 30 Nisan 1919'da 9. Ordu Müfettişliğine atamasıyla beraber haftalar öncesinden başlatılmış olan Kurtuluş Mücadelesi Harekâtının bilinen resmi tarihidir. Samsun'a yapılan yolculuk yıllardır sloganlaştırıldığı üzere, Padişah'dan habersiz olarak değil, aksine Sultan Vahidettin'in bizzat başında bulunduğu bir devlet operasyonu olarak planlanmıştır. Son olarak, Bandırma Vapuru sisli bir havada gizlice değil, içerisinde bulunan 48 kişi ve birkaç eğerli at ile beraber, İngiliz İrtibat Komutanı'ndan vize alınarak hareket etmiştir.

***

1988 yılında Karayılan'ın yanında Jandarma ile çatışmaya girerek iki askerin şehid düşmesine sebep olan İbrahim Parlak, 1991'de ABD'ye kaçtıktan sonra, Türkiye iade talebinde bulundu. PKK'nın 1997'de terör örgütü listesine alınmasından sonra ABD mahkemesi 2004'de ki duruşma da Parlak'ın iade edilmesine karar verdiği halde, 2005, 2007 ve son olarak 2017'de iadesi tam 3 kez ertelendi.

Kısacası PKK'nın kurucu kadrosunda yer alan bir teröristin iadesini tam 27 yıldır bekleten ABD'den, Fetullah Gülen gibi yarım asırdır 180 ülke de etkin olarak kullanılan bir anahtarın, 'karşılıksız olarak' iade edilebileceğini iddia etmek, siyasal bilinçsizliğe bağlı boş söylemden başka bir şey değildir.

***

Kudüs işgali karşısında, Gazze'de kopan çığlığı duyunca, Resulullah'ın (s.a.v), 'Size çullanmak üzere yabancı kavimler birbirlerini çağırdığı/birleştiği zaman, sayıca çok olmanıza rağmen, kalpleri ölüm korkusu ve dünya sevgisi ile dolmuş, bir selin getirip yığdığı ve hiçbir ağırlığı olmayan çerçöpler gibi olacaksınız!' sözleri yankılanıyor.