Bak şimdi Kılıçdaroğlu'na anlatır gibi anlatacağım...

8 seçim aynı adama hâlâ güvenen senin o kafan yinede algılar mı emin değilim ama denerim.

Üstünde tişört gecenin bir yarısı donsuz tarlabaşında yürürsen başına ne geleceğini az çok tahmin edecek kadar, en azından asgari bir zeka seviyesine sahip olduğunu düşünüyorum.

Eğer 25 Haziran'da devlet sırlarını satanları, FETÖ'ye cariyelik yapanları, koltuk makam sevgisi için düşmanı ile aynı yatağa girenleri seçersen tarlabaşında gezsem de keşke şunlar başıma gelmeseydi dersin.

Neden biliyor musun?

Hem seçmek istediğin hem seçilsin diye listeye konulan adamlar,

Rami toptancı halinde esnaf veya en fazla belediyede zabıta olacak kapasitede eğitimi, dünya görüşü olan, hiç bir bilimsel tabanlı teorik ya da uygulamalı formal iktisat, maliye bilgisi ve eğitimi olmayan, dünya görüşü, 50'li 60'lı yılların, soğuk savaş döneminin hayalci ve gerici sol tandansını savunan saçma sapan söylem ve teorileri ile değişmez biçimde şekillenmiş, kurnaz köylü kıvraklığında yakınlarını ve akrabalarını köşeyi döndürmekten başka ufku olmayan, dünyanın gerçeklerinden kopuk ve değişen dinamiklerinden bihaber eski dinazor kafalı adamlar.

Sen bu adamların ile dünya sahnesinde edindiğimiz itibarı koruyacağına inanıyor musun?

Bundan 20 sene önce seni Astana'da kim adam yerine koyup oturuyordu?

Ya da bundan 20 sene önce 1 sözün ile BM'yi toplayıp Kudüs kararı çıkartıyordun?

İsrail'i köşeye sıkıştırıp en sonunda öfkeden küfrettirdiğin bir dünyayı hayal dahi edemezdin.

Suriye'ye hem de içeride tüm akbabalar varken tertemiz operasyon yapıp çıktığın zaman bundan 20 sene önce adamın şeyinden kan alırlardı.

Sen şimdi diyorsun ki vizyonsuz rakı masasında ülke kurtaran bu adamlara bu ülkeyi verelim. Onlar da aynı Fransız gazeteci örneğinde olduğu gibi tutsun ülkeyi onlara versin?

Öyle mi?

Bak yine anlamadı yaaa..

***

Daha 15 yaşında bıyıkları yeni terlemiş kanının en deli aktığı zamanlarda yüzme esnasında boynunun üstüne düşüp felç kalmıştı Ahmet Yasin.

"Çabalarsa bir kaç yerde düzelme olur belki ama ömür boyu felçli kalacak" dediğinde doktor, annesi bir figan kopardı hastane koridorlarında. Babası daha o 3 yaşındayken kötürüm kalmış bakımsızlıktan başka hastalıklara yakalanıp ölmüştü. Babasının kaderi miras kalmıştı ona...

Genç kadın çaresiz çıktı oradan oğlunu alıp...

Yolda yemin etti Ahmet, "hiçbir zorluğa teslim olmayacağım, kimseye boyun eğmeyeceğim, başıma ne gelirse gelsin direneceğim"...

Direndi...

O kadar çok şeye direndi öyle başarılara imza attıki, hakkında ciltler dolusu kitap yazılır, yazılıyor...

Boynundan aşağısı felç olan bu adam 2004 yılında şehit olarak ölmeyi bile başardı. Oysa şehitlik göğüs göğüse çarpışınca olunur zannederdik, ancak o fikirleri ile çarpışanlarında bu makama layık olarak bu dünyadan gideceklerini ispatladı bizlere...

Sonra Ahmet Yasin'in torunlarını görmeye başladık meydanlarda.

İsrail’in 2008 yılındaki dökme kurşun operasyonunda bacaklarını ve bir gözünü kaybeden, buna rağmen protestolarda ön safta Filistin bayrağı taşımayı sürdüren tekerlekli sandalyeli aktivist İbrahim, İsrail askerleri tarafından şehid edildi.

Ayakta ölmek için ayaklara ihtiyaç olmadığını dünyaya ispatladı onurlu ölümü ile...

Sonra Fadi Ebu Salah ile tanıştık. Taş atarken görüntüsü hâlâ zihinlerde. Gözlerinde olan öfke yüzüne yansıyan kararlılık ve olmayan bacaklarına rağmen düşmeyen bedeni...

2014'te kaybetti bacaklarını yine bir İsrail saldırısı sırasında o da...

Biz kapitalist dünyanın insanları parmağımız kanasa rapor nasıl alırım acabanın derdine düşerken o 4 yıl sonra meydanlara "kahrolsun siyonistler" demek için koştu.

Bu azmi şehitlik ile ödüllendirildi hamd olsun...

Gelelim bizlere!..

Yok gelmeyelim.

Gelmeyelim çünkü bacaklarımız koşmaktan değil oturmaktan hamladı.

Şehitlere ayıp olur...