Hayatının baharında içine düştüğü zindandan böyle sesleniyordu dışarıdaki dünyaya… “Üşüyorum” diyordu… Ancak nerden bilebilirdi ki her an milletine hizmet yolunda nefes aldığı dünyadan ayrılacağı yerin de 25 yıl önce yazdığı şiirdeki kadar soğuk olacağını… Özgürlüğün gölgesine çaktığı bedeni, Mamak cezaevinin beton duvarları arasına sıkışıp kaldığı sırada yazılan mısralar sanki Yazıcıoğlu’nun yazgısını anlatıyordu. Karanlığa mahkûm bir çatı altında yüreğinden dökülen mısralar beyaz bir kâğıttan çok sanki Berit’in bembeyaz karları üzerine acı bir not düşmüştü.

Yazıcıoğlu her şeyden önce içi tükenmek bilmeyen mücadele ruhuyla dolu bir duygu, düşünce ve dava adamıydı. Onun görüşlerini paylaşsın veyahut paylaşmasın hemen herkesin insanlığını, beyefendiliğini ve saygın kişiliğini takdir ettiği bir şahsiyetti. Hayatını Anadolu’nun bağrında yetişen binlerce, milyonlarca vatan aşığından biri olarak yaşadı. Ancak bin ülkesinin üstünde alıcı kuşların gezindiği bir akşamüstü ansızın canı kadar sevdiği vatanın bilinmezliğinde gözlerden kayboldu.

EN HIZLI ÜLKÜCÜ

1954 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Elmalı köyünde dar gelirli çiftçi bir ailenin oğlu olarak açtı gözlerini dünyaya Muhsin Yazıcıoğlu... İlk ve ortaöğretimini memleketinde tamamladıktan sonra yükseköğrenimine başlamak üzere 1972 yılında Ankara’ya geldi. Üniversite tahsilini Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesinde bitirdi. Yazıcıoğlu eğitiminin yanı sıra toplumsal hayatın içinde de ciddi bir varlık gösteriyordu. 1968’den itibaren dünya genelinde yükseltilen komünizm akımına karşı “bir şeyler yapılmalı” diyenlerin arasına katılmıştı. Takvimler 1977’i gösterdiğinde henüz 23 yaşındayken Ankara onu en hızlı ülkücülerden biri olarak çoktan hafızasına kazımıştı.

Ama yıllar sonra o buhranlı günlerin pişmanlığını en derinlerde hissediyordu. Çünkü o döneme Anadolu’nun biricik evlatları farklı ideolojik gruplara bölünmüş ve bir takım karanlık güçlerin ellerine tutuşturduğu silahlarla bir birlerine kırdırılmıştı.

TÜRKEŞ’İN YANIBAŞINDAYDI

Ülkü ocakları başkanlığı yaptığı dönemdeki aksiyon dolu günler kısa süreliğine de olsa üstlendiği Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Müşavirliği göreviyle duruldu. O günlerde Yazıcıoğlu birden Alparslan Türkeş’in hemen en yakın isim haline gelmişti. Artık herkes ona Başbuğ’un yegâne varisi gözüyle bakıyor ve siyasette parlak bir siyasi geleceği olduğunu düşünüyordu. Ancak ülkenin içine düşürüldüğü kaos buna müsaade etmedi. Ülke adım adım faili meçhullerin uçurumuna sürüklenirken binlerce genç, birileri tarafından hazırlanan kanlı senaryoların zavallı piyonları olarak cezaevlerine toparlandı.

HAKSIZ YERE 7,5 YIL HAPİS YATTI

Takvimler artık 12 Eylül 1980’i gösteriyordu ve bir darbenin paletleri altında ezilen toplum sıkıyönetime tabi tutulmuştu. Yok yere cezaevine atılanların arasında Muhsin Yazıcıoğlu ve binlerce arkadaşı da vardı. 1980’de yapılan darbenin ardından “MHP ve ülkücü kuruluşlar” davası sanığı olarak Yazıcıoğlu, 5 buçuk yılı tek kişilik hücrede olmak üzere 7 buçuk yıl Mamak Cezaevi’nde tutuldu. Üstelik bunca geçen senenin ardından yargılandığı davada herhangi hakkında her hangi bir ceza kararı alınmadan serbest bırakıldı. Hiçbir suçu olmadığı halde hayatının en kıymetli 7 buçuk yılını demir parmaklıklar arkasında işkence altında geçirmişti. Bu durum dahi bir milletin gençleri üzerine kurulan tezgâhın büyüklüğünü gösteriyordu. Mamak günlerini her andığında gözleri buğu buğu oluyor ve aklına tabutluklar, işkenceler, haksızlıklar en çok da bir nesil üzerinden çalınan memleketin geleceği geliyordu.

SİYASETE DÖNÜŞ

Şu dünyada en çok sevdiği ailesinden ayrıldığı cezaevi yıllarına ve yaşadığı onca zor günlere rağmen içindeki vatana hizmet aşkı hala dipdiriydi. Memlekete hizmetin siyaset yoluyla olabileceğini düşünüyordu ve kapatılan MHP’nin yerine kurulan Milliyetçi Çalışma Partisi’nde hizmet sürecini devam ettirme kararı aldı. Alparslan Türkeş liderliğindeki MÇP’de genel sekreter yardımcılığı görevinde bulundu.

KENDİ PARTİSİNİ KURDU

1991 senesinde üç partinin oluşturduğu ittifak bünyesinde milletvekili adayı oldu. Türkü, Türklüğü sevdiği, milletine tutkulu olduğu kadar inançlarına da bağlı bir çizgisi olan Yazıcıoğlu, bir süre sonra bulunduğu siyasi hareket içinde yaşanan farklılaşmayla bir yol ayrımına geldi. Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, kendisi ve beraberindeki arkadaşları için tarihi bir karar verdi. 1992 yılının Temmuz ayında mensubu olduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı için bir grup arkadaşıyla birlikte MÇP’den istifa etti.

Tarihler 29 Ocak 1993’ü gösterdiğinde Türkiye, milli ve manevi değerlerine sonuna kadar bağlı bulunduğunu ifade eden yeni bir siyasi partiyle tanıştı. Büyük Birlik Partisi adı verilen partinin kurucu genel başkanı ise Muhsin Yazıcıoğlu’ydu. Ülkesinin içine düşürülmek istenen fırtınalı günlerde taşkınlıklara, aşırılıklara asla pirim vermedi. Ülkenin bir dönemde yaşadığı acıları çok iyi bildiğinden bunların bir kez daha yaşanmaması için durum aleyhinde olsa bile sükûnetli tavır sergilemekten vazgeçmedi.

DİK DURUŞUNU BOZMADI

90’lı yıllar toplum mühendislerinin ülkenin sosyal ve siyasal yapısına en yoğun şekilde müdahale ettiği zamanlar olarak tarihe geçti. Meclis dışında kalmasına rağmen çizgisinden taviz vermeyen Muhsin Yazıcıoğlu, 22 Temmuz 2007’de milletin meclisindeki saygın yerini alacaktı. Kendisi, Büyük Birlik Partisi ve teşkilatları üzerine oynanmak istenen oyunları engin tecrübesi ve derin sağduyusuyla süratle tespit eden Yazıcıoğlu, pek çok karanlık girişimi sonuçsuz bıraktı.

ŞEHADET YOLCULUĞU

2009 yerel seçimlerine ise her zaman olduğu gibi mütevazı imkânlarla hazırlanıyordu. Bireysel serveti gibi partisinin de mal varlığı yok denecek kadar azdı.

O günlerde milletine "Hazine'den yardım almadan siyaset yapan tek partiyiz. İlk defa helikopter kiralayarak miting yapıyoruz. Seçimlerde iddialıyız." diye seslenen Genel Başkan Yazıcıoğlu'nun da içinde bulunduğu helikopter, 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş mitinginin ardından Yozgat'ta yapacağı mitinge giderken, Göksun ilçesi yakınlarında düştü.

Bölgede yapılan arama çalışmaları sonrasında kazadan 48 saat sonra helikopterin enkazı ile Muhsin Yazıcıoğlu dahil 5 kişinin cansız bedeni köylüler tarafından Keş Dağı Kurudere Kanlıçukur mevkiinde bulundu.

Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin şehit düştüğü helikopter kazasının ardından kuvvetli şüphelere dayanan suikast iddiaları ortaya atıldı. Ancak ne yazık ki olay bir türlü tam olarak aydınlatılamadı. Kazanın bir suikast olduğu iddiası gündemdeki yerini bugün hala korurken, helikopterin enkazına 48 saat sonra ulaşılması ve bu süre zarfında yaşananlar da bu ihtimali destekledi. Kazayla ilgili açılan yargı süreci ise devam ediyor.

Biz de ömrü boyunca dürüstlükten ödün vermeyen, millet ve vatan aşığı bu büyük siyasi lideri rahmet ve minnetle anıyoruz.

Ölüme hazırlıklı bir ömür

Bakın yolda geliyoruz. Yine yola gideceğiz. Hiçbirimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da oturanın da garantisi yok. Ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi bir soluktur gitti. Bunun da nerde geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine bile hâkim olamadığın, hükmedemediğin bir hayat için bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz.

Milyonların yüreğini yakan acı haber

İlk kez helikopter ile mitinge gidişin sevenleriyle son kez bir araya gelişi olacağını ne o bilebilirdi ne de bir başkası. Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişiyi taşıyan helikopter Kahraman Maraş’tan Yozgat’a varmaya çalışırken düştü. Düşen helikopteri bulma çalışmaları hiç bitmeyecekmiş gibi gelen uzun saatler sürdü. Askerler, polisler, arama kurtarma ekipleri, hemen herkes helikoptere ulaşmaya çalıştı. Geçen saatler, dakikalar, saniyeler ümitleri de eritti.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)