...
Bir medya organı düşünün... Mesela bir gazete. Hatta adı The New York Times gibi birşey olan, günde en az 4 milyon satan ciddi ve hatırı sayılır bir gazete düşünün.

Kendimizi olanca tarih bilgimizle zaman tüneline atalım. Zaman olarak bir kaç kuşak öncesinde, ikinci dünya savaşının en son günlerinde ve mekan olarak da Amerika'da sıradan biri yerde olalım...

Bir gazete... Times... Tarih tam olarak 12 Eylül 1945... Manşet:

"Hiroşima ve Nagazaki'de kesinlikle radyoaktif madde yoktur"

W. L. Laurence imzalı yazının devamını altlara doğru okumaya devam ediyorsunuz...
"Bu bir kara propagandadır...
...Japonlar yalancıdır... Radyoaktif madde iddiası alçak bir yalandır."

Tüm zamanların en fazla satan gazetesine inanmayan olabilir mi? Bilgi, algı ve peşinden oluşturulan ideolojilerin malzemesi bu...

İkinci Dünya Savaşından önce Gobbels, Hitler'e şunu söylemiştir:
"Bana vicdansız bir medya teslim et, sana her dediğine inanacak bilinçsiz bir halk teslim edeyim."

Sonuçta, tarihin en büyük kıyımının yaşandığı dünya savaşı yaşanmıştır. Biz sadece 3 milyon yahudi katliamını biliriz, çünkü medya onlarda... Ama 10 milyona yakın Alman, bir o kadar Rus, yine milyonlarla ifade edilen Japon kıyımı da söz konusudur. Savaş sonrası iç hesaplaşma sonucu Rusya'da 16 milyon, Çin'de ise muhtemelen 20 milyon insanın ölmüş olması bu durumun dışındadır.

"Medyayı kontrol eden beyinleri de kontrol eder." George Orwell...

Hiç şüphe yok...

Tüm zamanların en zengin banker ailesinin 2003 yılında ölen ve beş temsilcisinden biri olan Jacob Rothschild, hayatını ABD'nin Londra büyükelçisi olarak hayatını sürdürmüştür. Onun zamanında AB Merkez Bankası kuruldu. Hem de köklerinde, anavatanında Frankfurt'ta... Orada yönetim kurulu üyesiydi. Aynı zamanda Citybank kanalı ve yüzde 33 hisse ile Alman Merkez Bankasının da yönetiminde idi...

Yani sadece sıradan bir büyükelçi değildi. Bir büyükelçi, İngiltere gibi bir ülkenin en büyük iki medya kuruluşunun yönetim kurulunda ne arar? Ve ABD Büyükelçisi... Bankalar, medya kuruluşları, strateji kuruluşları ve vakıflar... Sıkıcı olmasın diye sıralamak istemiyorum. Ama Almanya küresel sermayenin kasasıdır, bunu bilelim...

Ve bu yönetiminde bulunulan medya kuruluşlarından birinin Türkiye'de de kolları var. Yalan haber ve algı üretim merkezi olarak faaliyet gösteren bu kutuyu en son 'sahte kırık bacaklı ve koltuk değnekli şehir hastanesi haberi' ile hatırlarsınız... Şu portakal sevgimize mal olan kanal işte...

Bizim yolumuz bellidir. Medya konusunda 
Hucurat Suresi altıncı ayet kulaklarımıza küpe olmalıdır...

"Ey iman edenler... Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın."

Fırsat bulduğunuzda ayetin tefsirine de göz atmanızı tavsiye ederim. Bugünlerde çok ihtiyacımız olan bir ilkeyi emrediyor.

Fasık kimdir? İyi bilmek gerek... Yalanı alışkanlık haline getirmiş kişi fasıktır. Dün Ramazan'da viski içerek poz verip, Allah'a ve Oruc'a meydan okuyup, bugün "abdestsiz gezmem" diyen ve iftarlar veren kişi fasıktır... Gerçi o iftarların da çoğunu Amerikan ve Avrupalı gayrimüslimlere ve oruç tutmayanlara verdi ya, ayrı konu...

Neyse uzun olmasın. Gününüz mübarek, dualarınız makbul olsun.
Selam ve dua ile...