O zamanlar Tarkan'ın en popüler olduğu zamanlar. Her sene merakla hangi kaseti çıkaracağını bekliyoruz ama aynı zamanda hangi imaj ile dinleyicinin karşısına çıkacağını da çok merak ediyoruz. Bazen saçlarını uzatıyor, bazen top sakal bırakıyor, bazen gömleğinin önünü komple açıyor ve biz ergen kitle her seferinde çıldırıyoruz.

Sonraları hayatımda Tarkan'ın yerini Metallica, uzun saçlarının yerini Burton reyiz alsa da döneminde hangi imaj ile çıkacağı baya gündemimizde olmuştu Allah affetsin.

Tarkan'ı Tarkan yapan sesi ya da fiziği değil o dönem çalıştığı PR şirketiydi. Kaliteli reklam şirketleri ürünü pazarlamazlar önce o ürünün olmazsa olmaz olduğunu tüketiciye kabul ettirip yollarına öyle devam ederler. Yıllarca Müzeyyen Senar'dan dinlediğin o muhteşem şarkılar Tarkan söyleyince daha güzel gelmeye başlar kulağına.

Mesela aynı şey Kahve satmak isteyen reklam şirketi içinde geçerlidir, önce "kahve içmeden ayılamıyorumcuları" piyasaya sürer. Sonra ayılamıyorumcuların eline Nescafe verir. Sonra o Nescafeyi o ayrılamıyorumcular Starbucks'lar da içmeye ama mutlaka kağıt bardak içinde ve mutlaka isimleri yazılıyken içerler. Ve sen Starbucks'ta kağıt bardak içinde adın yazılıyken ve asla otururken değil yürürken daha zevk alırsın kahve içmekten.

Sistem devamlı yeni etiketler ile yeni ürünler pazarlıyor. Çikolata pazarlamak istiyor ama asla onu Beyoğlu çikolatacısından almanı istemiyor. Ortaya Nutella kaşıklayan çok bakımlı kadınlar serpiştiriliyor. Hiç biri şişko değil mutlaka pofuduk terlikli ve evde bile hepsi çok bakımlı. Depresyona girse elinde Nutella, sevinse Nutella, ağlarken elinde Nutella. Sistem senin çikolata yemeni değil, canın çikolata isterse Nutella yemeni istiyor.

Kadın spor salonun da ya da çok şık giyimli insanların arasında aniden traş bıçağı ile çıkıyor "değer mi hiç değer mi söyle" diye bağıra bağıra şarkı söylüyor. Büyülenmiş yeni bir şey keşfetmiş gibi ekrana kilitleniyor ama o kadın neden cebinde traş bıçağı ile geziyor sapık mı psikopat mı diye sorgulamıyoruz.

İnsanlara da böyle davranıyoruz işte...

Kafamızda toplumun ya da bizim yapıştırdığımız etiketler var. İyi reklamı olan alıp gidiyor ama kötü reklamı olan ağzı ile kuş tutsa yaranamıyor bize. Kürt ise şöyledir, Türk ise böyledir, çingene arsızdır, Suriyeli hırsızdır, onun babası namussuz, onlar Adanalı gibi bir sürü etiket ile yürütüyoruz insan ilişkilerimizi.

Sonra ama neden bu böyle oldu! 
Ne olacaktı?

***

Modern insanın en büyük kabusu her şey olmaya çalışması...

Her kitabı o okumuş olmalı, her mevzudan haberi olmalı, en iyi giyinen o, en lezzetli yemeği o tatmalı. Her şehiri o görmeli, her şarkıyı o dinlemeli. Bütün dizileri izlemeli gündemi anbean takip etmeli. Her filmi izlemiş olmalı, her yazarı tanımış. Hem çalışmalı, hem master yapmalı. Birden fazla evi, yazlığı, devremülkü olmalı, arabasını her yıl yenisi ile değiştirebilme. Birden fazla kadınla/erkekle takılmalı herkes ona aşık ona meftun olmalı. En güzel kadın o olmalı, en iyi saçlar ona ait en güzel kıvrımlar kendisinde bulunmalı. En karizmatik erkek olmalı, iyi giyinmeli cüzdanı ortamda masaya şaak diye koymalı.

Bunları yapamayınca kendini eksik hissetmemeli. 
Güçlü olmalı (!).