Bilmek mi, inanmak mı yoksa inkar etmek mi istiyoruz? Önce karar vermeliyiz.

Osmanlı'nın çağ açıp çağ kapatan sultanı İkinci Mehmed'e sorarlar: 
"Sultanım ordu hazırlandı, yola çıktık. Herkes merak eder, sefer nereyedir?"
"Eğer ki seferin nereye olduğunu şu sakalımdan bir kıl bilse, onu koparır yakardım."

Önce sırlar... Bilgi güç ise, sır iktidardır.

Öncelikle de devletin sırları herşeyden önemlidir. Stratejik bir görevdeki memurun nüfus kaydından, evinin adresine, izin kullandığı günden, avans kullandığı paraya ve parasını nereye harcadığına kadar her bilgi uluslararası casusluğun konularındandır. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün bu tür bilgileri, ABD merkezli SAP denen yazılım sistemine kaydediliyor. Hatta sistemde bir tıkanma olduğunda veya bir silinme olduğunda, kayıtlar oradaki merkezden isteniyor...

Ve hiç de ucuz bir yazılım programı değil. Sıradan bir okul kampüsü kullanımı için bile milyon dolarlar söz konusu.

Bu programı devletin bütün kurumlarına kim pazarladı? Nasıl böyle kılcal damarlarımıza kadar girdiler? Şimdi konumuz bu değil... Şimdi şikayet zamanı değil, elimizden geldiğince yol gösterme zamanı.

Ben doğru bildiklerim söyleyeyim de, balık hafızaların ihtirasları arasında unutulmaya kurban giderse de, Halik olan hafızada kadim olarak kalsın.

En büyük sorun Milli Eğitimde... Milli öğretimde değil, eğitimde... Ben şahsım olarak köyde, 15 günde okuma yazması olmayan birine "zor" denilen Arapça okumayı öğretebilirken, bir sömestri boyunca kolay denilen latin alfebesine göre, okuma yazma öğrenemeyen çocukları görünce çıldırıyorum.

Milli Eğitim Bakanı değiştirme konusunda Guinnes Rekorlar kitabına girmeye çalışmıyorsak acilen birşeyler yapmak lazım.

Gördüğüm bariz hatalardan bazıları... Hala örnek Türk ve İslam büyüklerinin tanıtılmasında büyük eksik var. Gençler kompleksli değil, ümitli yetişmelidir. Freudçu mantığı ve materyalist öğretileri temel alan pedogojik formasyona son verilmelidir. Ve en önemlisi uygulamalı eğitime ağırlık verilmelidir. En son bilimsel verilere göre bir öğretmen, çok ama çok iyi bir hatip değilse, kendini öğrencilere en fazla 10 dakika dinletebilir. Ya uygulama? Neyse şimdi...

Öğretmenler ve okul, öğrenciye "şimdi icad çıkarma" demenin argocası olan "yaramazlık yapma" demeyi acilen bırakmalıdır. Öğrenci yaramazlık yapacak... Cam kıracak ve cam imal edip onu yerine takmayı öğrenecek. Okuldan yontulmamış odun gibi çıkmayacak.

Bir de slogan... "Biz ezberci eğitim ve öğretime karşıyız." Şimdi durun... Ezberlenecek şeyler vardır, ezberlenmeyecek şeyler vardır. Hafıza, ezber yaptıkça geliştirilir. Kronoloji bilgisi de, kimyada element simgeleri de, edebiyatta kullanılan dilin kuralları da, konuşulacak literatür de elbette ezberlenecek... Her meslek ve ilim dalında sabitler ve değişkenler vardır. Sabitler ezberlenir, bu kadar basit.

Sağlık... İyi şeyler oldu ve olmaya devam ediyor. Nüfus artışımızla aynı oranda hizmet belki artmıyor ama düne göre oldukça iyi.

Ancak yine de çok önemli bir önerim var: Hastahaneler acilen şifahanelere dönüştürülmeli...

Yerli ilaç sanayiinde güvenilir insanlara teşvikler verilmeli.

Ve Fetoşçu doktorlara hiç dokunulmadı. Çoğunluk bunun farkında değil. Doktor ihtiyacı dolayısı ile durum böyle ise bence yanlış yapılıyor. Dışarıdan doktor ithaline kapı açılmalı...

Herkes dışarıdan tıbbi beyin göçü için çaba harcarken ve bizim de ihtiyacımız varken bunun yapılmamasını şahsen ileri seviye bir geri zekalılık olarak görüyorum.

Savunma... Güzel değil çok güzel şeyler oldu. TB2, Anka, Atak ve Altay seri üretim haberlerine yenilerinin ilavelerini bekliyoruz.

Sosyal Yardımlaşma... Önce emeklilik mefhumu sağlık ve iş bulmadaki ekonomik durum ile doğru orantılı olarak yeni baştan tanımlanmalı... Sonra da, zekat müessesesi sisteme entegre edilmeli. Sosyal Devlet olarak dünya ülkelerinin çok çok ilerisindeyiz ama bu, daha iyisi olmaz anlamına gelmemeli.

Sanayi ve altyapı... Altyapı olmadan ağır sanayi de, hafif sanayi de olmaz. Yol gerekli... Demiryolu gerekli... Havaalanı ve köprüler gerekli ve hepsi de pahalı ve zaman alan yatırımlar.... Bu yolların ucundaki doğal kaynaklar, işçiler ve pazar birbiri ile kolayca buluşmalı. Buraya kadar nisbeten doğru yolda gidiyoruz.

Eksiğimiz şu... Üç tarafımız denizlerle kaplı iken, denizcilik ulaşımı ve liman sayısı bakımından Osmanlı'nın son zamanlarından çok ama çok gerilerdeyiz. Üstelik de en ucuz hammadde deniz yolu ile taşınırken. Fındığın veya domatesin veya herhangi bir ürünün pazara ulaşma sonucu maliyetlerinin katlanması sorununun temelinde pahalı ulaşım yatmaktadır. Sadece "hal kanunu" düzenlemesi problemi çözmez.

Ve işsizlik buraya kadar kısaca anlattığım adımların doğru olarak atılması halinde kademeli olarak inebilir.

İlave edilecek konular çok... Hele ki "belediyeler" konusu... Belki bu konuların hepsini böyle kısaca değil ve uzun uzun anlatmak gerek... Akademik ve sıkıcı olmadan ve ilgilisiyle de uzun uzun konuşulacak konular olduğu için kısa kesiyorum.

Ancak yine de en önemli konu devletin sırları... Devletin büyük bir bölümüne bile kapalı ama ABD'deki merkezlere açık olan sırlar. Sultan Fatih bugün yaşasa idi sanırım bütün bu düzeni topa tutar yakardı diye düşünüyorum. Yazılım, işletim ve donanım konularında mutlak bir sıçrama yapamazsak, mevcut muasır seviyeye yetişmemiz yüz yıldan fazla zaman alır. Markalarımız ve patentlerimiz olmalı... 10 aydan önce bir marka veya patent almak mümkün değil ve bu durum da başlı başına gerizekalıca ayrı bir bürokratik işkence konusu ya, neyse...

Bir son dakika bilgisi... Dünyada en fazla siber saldırıya uğrayan ülkeyiz... Hiç şaşırmadık değil mi? Son 1 yılda 4,5 milyar adet siber saldırı görmüşüz... Kimler mi saldırıyor? Elbette ilk sırada ABD var. Sonra Rusya... Sonrakini hayatta tahmin edemezsiniz de, yine de yazacağım; Mısır.

Size saldıran bir köpekle oturup sohbet etmek mümkün olmayabilir ama sahibi ile oturup konuşmak mümkündür. Sanıyorum şu günlere bu nedenle Rothschild ailesi ile masaya oturduk. Hemen itiraz etmeyin. 1500 kişilik ailenin hepsi bir tarağın dişleri gibi Yahudi ve Siyonist değil, farklı olanları da var. Uzun hikaye... Zaman olursa yazılacakların arasında.

Unutmayalım geleceği yarın değil, bugünde satın alabiliriz. Yani... Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah onların kaderini değiştirmez... Bize düşen adalet ilkesinden asla vazgeçmeden çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak. Selam ve dua ile.