Daha İngiltere kraliçesinin yeterince şapka uyumuna dikkat etmediği, Prens Harry'nin çapkınlıklarının magazin sayfalarını süslemediği, "Prenses Diana'mı yoksa Prenses Middleton'mu daha iyi aileyi temsil ediyor" tartışmalarının Türkiye gündemin de olmadığı dönemler de yani tam ortaçağ Avrupa'sında "yüzyıl savaşları" denilen savaşlar yapılıyordu.

İskoçya ve İngiltere arasında da olan buna benzer savaşlar sırasında en çok sınır köylerinde olan halk bu savaşlardan etkileniyor açlık, sefalet bölge insanının en büyük sorunu haline gelmişti. Hem ordular kaynaklarını yağmalıyor hem de "Klanlar" adı verilen eşkiyalar köylülerden haraç alıyordu.

Eğer haraç vermeyi reddederler ise hayvancılık ile geçinen bölge halkının sığırları çalınıyor, tarlaları kundaklanıyor, işkence ve tecavüz ile haraç vermeye ikna ediliyordu.

Bu çatışma ortamı 'blackmail' denilen şantaj ortamını doğurdu. Zamanla sınır çeteleri "sizin güvenliğinizi biz sağlıyoruz" diye adına blackmail denilen haraçları meşru gösterme yoluna gittiler. Oysa sınırları koruma gibi bir çabaları yoktu, sınır lordları ile anlaşma yoluna gidiyorlar haraçları paylaşıyorlardı. Kendileri ile anlaşmaya yanaşmayan lordları özel hayatları ile tehdit ediyorlar işlerine bakıyorlardı. Para lazım olduğu zaman lordlar vasıtası ile uyduruktan savaş ortamı çıkarılıyor halk kendilerine mecbur bırakılıyordu.

O günlerden bugünlere tarım toplumundan sanayi toplumuna geçtik, feodalite kalktı şehirleşme başladı, insanlar boyun eğmemenin daha onurlu bir davranış olduğunu keşfetti falan filan...

Dünya çok değişti ama bir şey değişmedi; şantajcının karakteri...

Hemen hemen hepsi kabadayı, zalim, kavgacı, yontulmamış ve riyakar. Kendilerini sınırları koruyan, mağdurlara sahip çıkan, insanların çıkarlarını gözeten kişiler olarak tanıtıyor ve çete olarak hareket ediyorlar. Günlerce akbaba gibi hedeflerine odaklanıyor haraçlarını almak, arzularını tatmin etmek, makamları işgal etmek, teşkilat koltuklarını kaptırmamak için uğraşıyorlar.

Dünün eşkiyasının zırhları miğferleri vardı, bugünün eşkiyasının gazeteci kartı, avukat cübbesi, politikacı makamı ya da çok takipçili sosyal medya hesabı var.

"seni bitiririm, ayağını kaydırırım, şöyle olmazsa sürgün ederim, mahkemeler de sürünürsün.." gibi tehdit cümleleri günlük rutini olan bu tipler kamuoyu önünde kahraman muamelesi görüyor.

Ak Parti teşkilatları, sosyal medya, mahkeme koridorları bu tipler ile dolu.

Ortada bir dava varsa orada cepçiler, şakşakçılar fitneciler muhakkak ortaya çıkar. 

Çatışmanın uzaması, kaosun devam etmesi bunların işlerini daha kolay yapabilmeleri için gerekli ortamlardır. Bunu bazen ellerinde mikrofon ile yaparlar bazen fısıltı ile. Böylece mücadele itibarsızlaştırılır, taraftarı hedeften uzaklaştırır, topluma vakit kaybettirirler.

"Süleyman Soylu damata neden omuz attı" der bazen, bazen de günlerce "Ayasofya açılsın mı açılmasın mı" diye tartışma ortamı oluşturur.

Sisli ve puslu havalar işlerini rahat görmek için en sevdikleri ortamlardır.

Birilerinin Ebu Zerr olması, ölümü ve sürgünü göze alıp "hayırdır ya n'oluyor burada" diyebilmesi lazım.