Dünya dağları, nehirleri, ovaları ve bataklıkları ile vardır. Nehir kenarındaki bitkilerin kokusu ne kadar duru ve berrak ise, bataklıktakilerin kokusu da, okadar iç karartıcı ve bunaltıcıdır. Ve her bataklığın sinekleri vardır... Mikrobu bol, hastalıklı sinekler... Bulunduğu şartlardan beslenir ve aynı şartlarda çoğalır. Bunun için ayrıca dış bir desteğe ihtiyacı yoktur...

Çünkü her yaşam zamanla kendi kurallarını geliştirir ve kendi dinamiğinde büyür.
Toplumsal bataklıklar ise, cehalet ve adaletsizlikten beslenir.

Bataklık sineği güçsüzdür. Bir tarlayı alt üst edip ekinleri talan edecek veya bir züccaciye dükanını darmadağın edecek bir gücü asla olamaz. Ama bataklığın çevresinden geçen, bir ineğin veya öküzün, ya da bir mandanın kulağına girip onu azdırabilir. O inek, bir tarlaya veya o öküz, bir züccaciye dükkanına girdiğinde gücünün asla yetemeyeceği işler yapmış olur.

Terör, çevreden beslenir. Terör, kendisine yakın duranı kullanarak büyür. Terör, en büyük zararı kendisinin yakınında olup da görmezden gelene verir.

Turgut Özal öncesi Türkiye'de yabancı sigara, alkollü içki ve döviz yasaktı. Ama herkesin ağzında yabancı sigara ve cebinde de mark veya dolar olurdu. Yasaklar hiç bir zaman çözüm olmamıştı. Serbest bırakıldı ve şu anda en büyük vergi kalemlerinden biri o zamanlar adı "tekel" olarak geçen bu ürünler oldu.

Zamanla da... Yetersiz denetim ve olmayan otokontrol, insanları yükselen vergilerden kaçışa yöneltti.

Kaçak sigara, alkol, parfüm, çay ve yakıt... Bu çeşitlere daha bir sürü ürün ilave edilebilir. Ben başlıcalarını saydım. Bugün kaçak ve yasadışı sınır ticaretinin kontrolü tamamen terör örgütlerinin elindedir.

Yakıt... O benzinliğin 100 metre ilerisine bir ton patlayıcı gömülebiliyorsa, o benzinliğin yakıtları da kaçak gelmiş demektir. Kimse bana hikaye okumasın. Bu iş, bozacı şıracı ilişkisidir.

Teröre lanet etmeden önce içtiğimiz sigaradan, kullandığımız parfüme ve hatta kuruyemişe kadar nereden geldiğine iyi bakmamız lazımdır. Siz hala kaçak seylan çayı mı içiyorsunuz? Tabii satılır Of Çay...

Neden kuruyemiş? Bir defasında Fildişi Sahili'nden kaju getirmek için oradaki bağlantılarımdan fiyat almıştım. Vergi, nakliye hesap yapmıştım ve buradaki fiyatın çok üstüne çıkmıştı. Teşvik de alamıyordum. Sonra işin içyüzünü öğrendim. Kaju, Fildisi Sahili'nden Hindistan'a geçiyor, oradan kara yolu ile sınırdan Türkiye'ye gümrüksüz giriyordu. Ne hikaye ama?

Bir zamanlar İç İşleri Bakanı İdris Naim Abimiz vardı. Şu malum Uludere olayı ile anılan Abimiz. Aslında olayın arkasında duracaktı da, hakkında yapılan sarmaş dolaş şantaj olayı olmasa idi... Tabii o konunun da aslı olunca, duruma Reis de sahip çıkmadı... Ama sınır ticaretine sıkı denetim şart... Doğu Anadolu benzinlikleri değil sadece, batıdakiler bile çoğu kaçak kullanıyor.

Ve terörün saymadığım gelir kaynaklarından biri de insan kaçakçılığı. Sadece mülteci taşıma olayı değil. Mesela bir nakliye firması... Tır ile 5 bin dolara buradan İngiltereye yük götürüyor. Giderken o kadar da mazot yakıyor. Geri boş dönerse veya yük bulamaz beklerse, zarar... Ne yapıyor? Tek girişlik sigorta işlemi ile personel gösterdiği bir vatandaşı Avrupa'nın ortasına götürüp bırakıyor. Bedeli 5 bin dolardan 15 bin euro'ya kadar değişiyor. Arz talep meselesi.

Sonra gece kulüpleri... Alaattin Çakıcı ve onun yetiştirdiği Karadeniz mafyası denen gruplar, Sedat Peker ve Sedat Şahin sonrasında, Çatlı'nın talabeleri de ortalıktan çekilince, meydan terör yandaşı mafyalara kaldı. Geçenlerde Kara lakaplı Taksim sorumlusu yakalanmıştı. Ben ise acizene, o bölgedeki gece kulüplerinden bu adamın haraç topladığını 10 yıl öncesinden biliyordum. Çeşitli defalar polis tanıdıklara da söz etmiştim. "İzliyoruz" demişlerdi.

Ve biraz daha organize olunca uyuşturucu... Kumar... Ama bunlara ihtiyaçları bile kalmıyor çoğu zaman. En azından bu günlere bu tür işlerle kendilerini kirli göstermemeye çalıştıklarını ve uluslararası itibar peşinde olduklarını biliyorum.

Peki parayı nasıl aklıyorlar. Nereden besleniyorlarsa orada aklıyorlar. Türkiye'de en aktif sektör ve en kayıt dışı sektör hangisi? İnşaat... Hem de o kadar büyük rakamları, o kadar kolayca aklamak mümkün ki... Ve inşaatın genel çalışanları, büyük kısmı terörden kaçıp gelmiş doğunun insanları... Çoğu cahil. Ve burada terörün bir başka yüzüne teslim olmak zorunda kalıyorlar. Para kazanmak uğruna, daha fazla kazanmak uğruna istenilen her şeyi yapıyorlar. İnşaatlarda yapılan her kayıtdışılık kontrol edilmelidir.

İsterseniz dünya dolusu ateş ile barutu yan yana bırakın ama... Cehalet ve adaletsizliği asla yan yana bırakmamak gerekir.

Konu uzun ve devam edeceğim... İnşaat sektörünün en büyük para aklama merkezi olmasının ve kayıtdışılığın en büyük sebebi nedir biliyor musunuz? Taşeron sistemdir... İhaleyi alan kişi sadece kopardığı işi bilir. Kimin yaptığını da sadece kontrol eder veya etmez. Üçüncü veya dördüncü taşerona gidip de, finansal olarak krize girme durumundan daha ötesinden bahsediyorum. Bir kurum kendi yetkin ve etkin hali ile yapmayacağı bir işi asla almamalı. İşi başkası yapacaksa, o firma işi almalı. "Finansal yeterliliği yok" diyenler olabilir. Çözümü var. Zaten işi alan firmalar finansal yeterliliği olduğundan ihale almıyorlar. Banka teminat mektubu veya biraz sermaye ile ilk hakediş peşinde koşuyorlar. Ama ihaleyi alan firmaların işgücü yetersizliği de en az finansal yetersizlik kadar önemlidir.

Terör sadece dağda değil... Terör yolda ise bu yolun gittiği her yere ulaşıyor demektir. Devletten tek başına denetim ve kontrol bekleyenler ise en büyük teröristlerdir. Önce herkes kendi kapısının önünü temizleyecek. Önce herkes gördüğü yanlışı devlete bildirecek. "Dış güçler" demeden önce önce iç güçler canlanacak...

Önce herkes kendisi "Bismillah" diyecek.