Gelişmekte sandığımız ülkemiz bir taraftan da taklit ederek küçülüyor…

Genellikle televizyon dizilerinde sıkça rastladığımız kız-erkek arkadaşlığını aileler çok doğal karşılıyor veya kız çocuklarının gece evden çıkması gibi durumlar gençliğe özgürlükçü bir düşünce verse de biz Türk toplumu olarak ve kuşaktan kuşağa gelen aile terbiyesi ve felsefi yönden ahlak meselesi olarak bunları olgun olarak karşılamıyor.

Elbette herkes bağımsız ve özgürdür. Yalnız düşünsenize serbest bir toplumda neyi yaparken içinizde bir korku oluşacak? Annemizin bize yasakladığı şeyleri yaparken heyecanlanmıyor muyuz, içimizde yakalanma duygusu oluşmuyor mu? Bu heyecanı tatmak güzel şeyler olsa gerek, en azından benim için... Bu sadece gençliğimiz yönünden önemli değil , toplumsal yönden de ele alabiliriz.

Ahlak felsefesi diye bir şey olmasaydı, yani özgürlük sınırsız yaşansaydı, kimse kimseyi umursamasaydı, kim neyi yapmaktan korkardı? Biz bunlara yazılı ve yazısız normlar(yasa) diyoruz. Kısaca açıklayacak olursam yazılı normlar bulunduğumuz ülkenin kanunlarıdır. Yazısız normlar ise örf adetlerimiz, gelenek görenekler, inancımız, ahlak değerlerimizdir. Bunların hepsi hayatımızı düzenleyici, bize yol gösterici pusula niteliğini taşır.

Düşünsenize bunların bir tanesini yok saysak hayatımızda neler değişir, bu durumdayken bile suçlar, olaylar fazlayken. Cinayetler zulümler artmaz mıydı? Olay nereden nereye geldi baksanıza, konu konuyu açtıkça derinlere dalmamız an meselesi...

Bazı şeyler bizi tek yönlü değil, çok yönlü de etkileye biliyormuş… Görünürde bir şey olmayabilir belki... Lakin kurbağayı bir  soğuk su ile dolu kazanın içine attığınız da her şeyden habersiz orada yüzmeye devam eder, ama siz bu kazanın altını yakarsanız su yavaşça ısınmaya başlar ve kurbağa hiç anlamadan haşlanarak ölür. Şimdi belki bizde bir şeylerin farkında değiliz ama sonumuzun kurbağa gibi olmasını hiçbirimiz istemeyiz…