Uluslararası ilişkilerde hiç bir şey ama "hiç bir şey" göründüğü gibi değildir.

Zamanında şahit olduğum çok farklı şeyler oldu, yaşadım. Belki zaman zaman paranoyaklaştım, bilemiyorum ama her defasında haklı çıktım. Bu haklı çıkma durumu bazen çok dayanılmaz bir yük olabiliyor. Taşınmıyor.

Neymiş... Trump demiş ki: "Bu katil Esed'i öldürelim..."

Ne zaman açıklanıyor bu... Tam da Türkiye, Rusya ve İran zirvesi öncesi.

Hemen peşinden Suriye - Rusya güçleri ne yapıyor? İdlib'de muhaliflerin yaşadığı sivil kırsal bölgeleri vuruyor.

Niye vuruyor veya bu bölgenin önemi ne? Bu bölge Doğu Akdeniz'e açılan koridorun önünde engel... Sosyalist Kürt koridorunun önünde engel... Enerji çıkış güzergahının önünde engel...

Bu durumda Esed ve Putin güçleri kime hizmet ediyor? Enerji lobisine... Küresel sermayenin baronlarına... Doğu Akdeniz ittifakı bloğuna...

Geçen ay çok iyi ve yakından tanıdığım bir arkadaşım iki defa Afrin ve İdlib'e gitti. Yüzyüze görüşemedik ama konuyu telefonda uzun uzun konuştuk.

Oralarda şehir merkezleri bizlerde. Kırsal kesim ise kimde olduğu belli değil. Herkeste. Görünürde HTŞ (heyetü tahrir şam) ve el Kaide yanlısı örgütler kırsala hakim ama öyle değil... Şimdilerde HTŞ, Türkiye tarafından da terör örgütü ilan edilince kendini tasfiye etti ve yeni bir oluşuma dönüştü... Yine arkasında el Kaide görünüyor. Entelijansiyası var. Selefi cihad tezleri sanal ortamda birbirleriyle çarpışıyor. Küresel cihad ilanları yenileniyor.

Mesele yine hiç göründüğü gibi değil. Bir defa HTŞ, 7 ayrı çetenin birleşiminden oluşuyor. 15 - 20 bin kadar silahlı güç. Türkiye onlara "ÖSO içine katılın ve İdlib savunmasını beraber yapalım. Sonra bölge halkı neyi istiyor ve ne diyorsa o olsun" diye defalarca çağrı yaptı, teklifler etti ama boşuna. Bölgede kıstırılmış ve kaçacak yerleri olmadığı halde hiç bir teklifi kabul etmediler.

Öncelikle bu grupların bir kısmı Suudi destekli. Tamamen paralı askerler. Suudi deyince ABD'den ayrı bir politika düşünmek mümkün olmuyor. Bölgede küresel ABD politikası neye hizmet edecekse ona göre davranacaklar. Suriye de aynı davranıyor... İran ve Rusya da... Ama birbirlerine düşmanlar.

Acaba?

Ben doksanlı yıllarda pkk'nın yürüye yürüye sınırı geçtiğini çok gördüm; pkk'lıların gizli pazarlıklar ile uyuşturucu ticaretine; itirafçıların bastığı köyü "pkk köy bastı" diye haber yapan medyaya çok yakından şahit oldum. Her şey bir plan dahilinde diye bildik hep... Ve öyle bir ortam ki asla hiç bir şeye müdahil olamıyorsunuz. Sadece mevzi önünde canlı hedef varsa, kim olursa olsun onu vurma gücünüz var. Gece karşı tepelerdeki bir karakol çevresinde çatışma çıkmışsa, nöbette olduğunuz tepeden, sadece fosforlu mermilerin görsel şölenini film izler gibi izliyorsunuz... Sırt çantanızda kola varsa onu da açıp içerek ve bir de sigara yakarak... Bir defa değil defalarca yaşadım, yaşandı bunlar...

Ve muhtemelen farklı coğrafyalarda yaşanmaya devam ediyor.

Çekiç Güç yardım sandıklarına şahit oldum. Şu Eşref Bitlis'in ölümüne neden olan bilgilerin aslına... Uçaksavarlarla ateş ettik ama 4 bin metreden yüksekte idiler. Menzil dışıydılar. Bazı gazeteci ve televizyoncular geldi gördü ama gerçekleri değil resmi makamlar ne istiyorsa onu yazdılar... Cudi'ye 4 yıl aradan sonra Türk bayrağı dikildiğinde oradaydım. Ve Cudi Türkiye sınırları içindeydi.

Şimdi olanlara hep bu göz ile bakıyorum. Çok yalan haber ve haddinden fazla kirli bilgi var.

Belki de herşey bittiğinde değişen tek şey, ölü sayıları olacak... Tecavüzler ve ağlayan çocuklar unutulacak. Gözyaşları kuruyacak. Bir nesil kalbi ve kanı kuru yetişecek... Balkan, Kafkas ve Ortaasya göçmeni beyazlar, zenci Suriyelilere "go home" diyecekler... Bunun politikasını yapacaklar. Hem de gururla...

Ve şunu bilelim diyorum... Eğer ki hiç bir şey bitmiyorsa, bu demektir ki, fazlası ile düşmana benzemişizdir. Unutmayalım diyorum.

Selam ve dua ile.