1) ABD, İran planını uzun süre öncesinden başlayarak kademe kademe işledi. İran, ilk etapta yıllarca uygulanan (delineceği bilinen ve zaten delinmesi istenen) yaptırımlar ile adeta kafesine kapatılmış bir hayvan gibi hırçınlaştırıldı.

2) Suriye iç savaşının pasifleştiği (Esad'ın kısmen sendelediği) 2015 Obama döneminde yapılan yeni anlaşma ile, uygulanan yaptırımların büyük bir bölümü kaldırıldı ve İran -planlandığı üzere- Suriye sahasına hızla/açıktan nüfuz etmeye başladı.

3) Irak, Lübnan ve Yemen üzerinde de oldukça etkili olan İran, Rusya'nın desteğini de arkasına alarak yeniden Şii Hilali projesini/hayalini faaliyete geçirdi ve soluğu kısa süre içerisinde İsrail sınırlarında aldı.

4) Aynı süreçte Yemen sahasında (Husiler üzerinden) Suudi Arabistan ile karşılıklı olarak sürdürmekte olduğu çatışmaların dozajını gün geçtikçe arttırdı -ki- bu süreçte Suudi Arabistan'ın hava sahasını koruyan Patriot sisteminin yeterli düzeyde çalışmadığı da gün yüzüne çıkmış oldu.

5) ABD, bir taraftan İran'ın bu radikal girişimlerine bilinçli olarak sessiz kalırken, diğer taraftan Suud ve diğer Körfez ülkelerini kafesleyerek (ayrıca silahlandırarak) başından itibaren planladığı (ve Türkiye'nin de içine çekilmesi hedeflenen) Şii-Sunni savaşının kilometre taşlarını döşemeye devam etti.

6) Aynı zamanda ABD'nin Evanjelist kanadı halihazırda İsrail ile aynı/ortak hedef doğrultusunda (vadedilmiş topraklar) hareket ederken, kendi içlerinde savaş verdikleri Küreselci kanatta (enerji yolları, Akdeniz ve silah ticareti garantisi ile) ittifaka dahil edildi.

7) Rusya tüm bu gelişmeler karşısında uzun süredir İran'ı yalnız bırakmamış olmakla beraber, İran'ın Şii Hilali sevdası ve bu yolda sergilediği başına buyruk hareketlerinden (özellikle Halep sürecinde Türkiye ile karşı karşıya gelinmesi, Suud sorunu, istenmeyen dirsek temasları vs.) fazlasıyla rahatsız oldu. (Türkiye'den de olduğu gibi).

8) Rusya aynı zamanda her ne kadar saha da ki varlığını İran'ın desteğiyle beraber kuvvetlendirmiş olsa da, karşı ittifakın (ABD-İsrail-İngiltere) 'ekonomi ve diplomasi' hamlelerine dayanabilecek bir ekonomisi olmadığından dolayı, İran'a yapılacak belirli ölçüde ki bir müdahaleye fazla ses çıkar(a)mayacaktır.

9) Dolayısıyla İran konusunda gerçek anlamda tepki verecek, gerektiğinde ise risk alarak ciddi adımlar atacak ülkelerin başında TÜRKİYE* ve ÇİN (İran kendileri için hem vazgeçilemez enerji kaynağı, hemde İpek Yolu projesinde kilit ülkelerden birisi) gelir.

10) Son olarak Avrupa'ya bakacak olursak, ABD'nin İran tutumuna destek vermemelerinin arkasında birçok sebep yatmakla beraber şu iki kriter fazlasıyla önemlidir.

Birincisi; İran'ın Fatîmilerden edindikleri gelenek üzerinden tarihleri boyunca (İslam ülkeleri karşısında bile) Katolig lig/Avrupa ile yakın olmasıdır.

İkincisi; Yürütmüş olduğu nükleer faaliyetler dahilinde başta Almanya olmak üzere diğer AB ülkeleriyle yapılmış olan 'örtülü/saklı' ticari ilişkilerdir.

Hülasa;

*(İran, özellikle Çaldıran'dan bu yana Türkiye ile bölgesel, mezhepsel, kültürel ve askeri olarak kıyasıya bir rekabet içerisinde olsa da, sırf bu anlayış üzerinden FETÖ/PKK ve benzeri örgütleri el altından desteklemiş olsa da, binlerce ajanıyla beraber birçok tarikat ve evlere sızmaya çalışsa da, Şii Hilali hayali ile Türkiye'yi ortadoğudan silip atmayı düşünse de, mezhepcilik adı altında affedilmesi mümkün olmayan büyük katliamlar yapmış olsa da),

Türkiye son sahne de İran'ın düşmemesi için elinden geleni yapacaktır. ABD'nin nihai İran planında, önce Suriye/Irak'tan el çektirmek, nüfusu azaltmak ve kanlı bir rejim değişikliği yapmak vardır ki, aynı süreçte ki bir diğer/son hedefin Türkiye olduğu görülen bir gerçektir.