Artık savaşanların ve savaştıranların açıktan oynadığı, herkesin durduğu yeri belli ettiği günlere geldik. Daha önce sağ, sol, liberal, dindar vs. görünümlü kisvelerle her siyasi oluşumun içine yerleştirilen elemanlar, sızdıkları yerlerde bir bir deşifre olunca soluğu aynı masada aldılar.

Konuyu daha anlaşılır kılmak için öncelikle bir arkadaş ile aramızda geçen kısa bir diyaloğu paylaşmak isterim.

Bana dedi ki:
- Erdoğan ve Ak Parti seçildikleri ilk dönemler iyi idi sonra hem ekonomi kötüye gitti hem siyasi radikalizme evrildi. Dolayısıyla eski halinden memnundum ama şimdi hiç iyiye gitmiyor.

Ben de dedim ki:
- Ben, tam tersine şu an ki durumu daha doğru buluyorum.
Çünkü Türkiye'de mandacı ve sömürge mantığı ile iş çeviren kaoscu akıl daha önce Erdoğan'ı kendi saflarına yakın ve kontrol altında olmasını temenni ettileri siyasi bir figür olarak tasavvur ediyorlardı. Türkiye'ye karşı tavırları; iç muhalefeti yönlendirme, medyayı yönetme ve Türkiye'yi istedikleri gibi dizayn etme çabalarının nasıl sonuç verdiğine göre devamlı değişti.

Erdoğan'ın, onların emellerine hizmet edecek biri olmadığını farkettikler andan itibaren ona karşı cephe aldılar. Sinsice büyütülen FETÖ projesiyle ülkeyi sessiz sedasız ele geçirme çabası da sonuç vermeyince açıktan savaşa başladılar. Hele ki onların oyunlarını bozan bir siyaset ustası olduğunu anladıkları zaman savaşın hem şiddetini arttırdılar hem de çok yönlü bir saldırı başlattılar. Siyasi, askeri, ekonomik, kültürel, ticari her alanda saldırıya geçtiler. Yaptırımlar ile her türlü bağımsız hareket etme, siyaset geliştirme ve milli teknoloji üretme  çabalarımızı baltalamaya çabaladılar. İşte bunun için şu an daha harbi bir savaş veriliyor, dedim.

Şimdi daha çok sıkıntı çektiğimiz de konforumuzdan eksilme olduğu da doğru ama bu verilen savaşın büyüklüğünün ve şiddetinin yanında bize düşen küçük bir fedakarlık payesi olarak algılanmalı. Bizi mihenk taşına vuran bir sınavdır aynı zamanda...

Türkiye'yi prangalarından kurtaracak ve 300 yıldır içimize sızan bir zehirden kurtulmak için verilen bu çetin savaştan bize elbette bir pay düşecek. En hafif yüküne dâhi omuz vermediğimiz bir savaşın zaferine göstereceğimiz sevinç de buruk olacaktır.

Bukalemun siyaseti devrinin sonuna yaklaştık. Artık dindar görünümlü dönmeler, kan emici teröristler, Milliyetçi takılan siyasetçiler, muhafazakar geçinen tipler... Hepsi gerçek yerleri olan Sevr masasında, akıl fikir fukarası bir sofra kurdular.
 Seçimle iş başına gelmesi mümkün olmayan ve Batı'dan güç devşirerek bu millete liderdik etmeye yeltenen siyasetçilerin şiddetli ders alacakları günlere yaklaşıyoruz.

Tam yetmiş üç sene önce "Yeter söz milletin" diye ülkede dikta yöntemine karşı bayrak açanlar, millete rağmen milleti idare eden ferasetsiz muhterisleri hüsrana uğratmışlardı. 

Bu baharda ise dışardan ülkeyi dizayn etmeye çalışanlara ve içerdeki maşalarına karşı söylenen aynı söz, bu milletin kararına yalanlarla tesir etmeye, çevirdikleri dümenlerle yön vermeye ve kurmaca tiyatrolarla rota biçmeye çalışanlara verilecek dersin özetidir.

Bu baharı Türkiye'nin yüzyılına mukaddime yapma fırsatına omuz vermek her vatanseverin görevidir. Bu fırsatı iyi kullanan milletimiz, gelecek sene bu zamanlarda çok farklı gündemleri konuşacak.
 
Muhalefet cenahı, bundan sonra bu milletin saf ve ne yazık ki büyük oyunu fark edemeyen
kesimlerine oynayacaklar. Göz boyamak kabilinden sözde müslüman geçinmelere daha çok şahit olacağız.
Artık kurmaca fakirlik oyunlarına ek olarak umrelere gitmeler, türbe ziyaretleri, iftar gezmeleri de hızlanacak. Seçim mevsimi boyunca; hacı, hoca, hafız, seyyid geçinenlerin kol gezdiği; namaz, dua, zikir seanslarının eksik olmadığı günler Türkiye'yi beklemektedirler. 

Türkiye bu seçimde hayırsız evlatlarına ve iplerini emperyalist düşmanlara teslim etmiş hainlere karşı bir mücadale verecek. 

Bu süreçte; ekonomik sıkıntıların, küresel saldırıların bir yansıması olduğunu farkeden, milli/manevi değerlerine sahip çıkan vatan evlatlarının çabaları ve ülkenin geleceği için küçük ayrıntılara takılmadan, şahsî hesap yapmadan harekat eden siyâsetçilerin ferasetli davranmaları oldukça önemlidir.

İnsan menfaat ve zarar hesabını yaparken mutlaka gelecek nesillerin hukukunu da nazara alıp ona göre bir duruş sergilemeli. 

Zaten muhalefetin yayımladığı mütabakat metnini okuyunca; ülkenin kalkınması, milletin refahı ve devletin demokratikleşmesi diye bir dertlerinin olamadığı anlaşılıyor. Zira somut tek bir çözüm önerisinin, tutarlı tek bir ilkenin ve umut olacak tek bir vaadin olamadığı bu metin; sadece bölücü zihniyeti kucaklama ve Batı'dan "aferin" alma gayretinin mahsülüdür.

Özetle; ecdadına hakaret eden bir HALK kurgulayan, sözde DEMOKRAT kisvesine bürünen, kötüye İYİ postu giydiren, TERÖRİST ruhlu mahluklara özgürlük vaadeden bir oluşum ne ülkenin bir derdine DEVA olabilir ne millete SAADET getirir ne de GELECEK nesiller için bir umut olabilir. Vesselam...