Gelecek tasavvuru olmayan ve kültürel birikimini bir potansiyel olarak kullanamayan milletler ne yazık ki ya yok oluyor ya da kalıbına başka milletten entari uydurmak zorunda. 

Günümüz dünyasının bir köy gibi iç içe yaşandığı doğrudur. Lakin her köyün kendine ait örf ve adetlerinin olduğunu da biliriz. İşte tam bu noktada köklü ve adil bir geçmişe sahip milletimizin ve İslâm medeniyetinin geleceğin dünyasına yön veren bir güç olacağını öngörebiliriz. 

İletişimin kolaylaştığı, ulaşımın serileştiği bir dünya ile iç içe olmak, bize eski misyonumuzu hatırlama,  yeni bir heyecanla milletimizin temiz davasını muhtaçlara ulaştırma ve mazlum uluslara yardım elini uzatma fırsatı sunuyor.

Biz manevî değerlerimizin evrenselliğine inanıyoruz. Dünya siyaset tarihinde hâkim olduğumuz ve İslâmî hassasiyeti bilfiil tatbik ettiğimiz dönemlerde müslim - gayrimüslim her kesim huzur içinde yaşamıştır. 

Dolayısıyla kültürlerin bu denli yakın mesafede olduğu günümüz dünyasının milletimizin hamiyetli erlerine yeni fırsatlar sağladığını ve yeni ufuklar açtığını söylemek gayet tabiidir.  

Buna karşın gündelik boğuşma ve basit ekonomik/siyasi hesaplarla meşgul edilen ülke insanını da sadece sofrasını ve rahatını düşünme vartasına düşürmek için çalışan odaklar da hummalı bir şekilde iş başında... 

Bu odaklar, Gençliğimizi harflerle kategorize ederek ecdadının mirasından ve misyonundan uzaklaştırılıp din ve vatan hassasiyetinden uzak bir tuzağın içine çekmek istiyor. 

Kadınlarımız ve genç kızlarımızın haya perdesini yırtarak bir metaya dönüştürmeyi hedefliyor. 

Çocuklarımızın ruh sağlığını bozarak neslimizi yok etmeye tevessül ediyorlar.

Hulâsa; milletimizi dünyaperestlik  girdabına sokuluyor.

Tam bu noktada bu sorulara samimi birer cevap düşünmemiz gerekiyor.

-Benin istikbalim mi milletin istikbali mi daha önceliklidir?

-İstiklal tasavvurumuz şahsi hayatımız ile mi sınırlı yoksa milletimizin bekasına mı bakıyor.

-"Ben ölsen de milletim bâkidir" mi diyoruz yoksa "ben susuzluktan öldükten sonra dünyaya bir daha yağmur yağmasın" mı diyoruz?

-Bizim için rahat para kazanmak mı yoksa helal para kazanmak mı daha muteberdir?

Bu soruları uzatmak mümkün fakat özetle artık nazarımızı daha geniş tutmalı, her şeyi nefsimizin haz ve hedeflerine göre değerleme metaforundan kurtulmalıyız.

Manevî değerlerimizi hayatımızın ana sermayesi bilmeli, milletimizin selameti ve devletimizin istikametli istikbali için doğru yerde durduğumuza emin olmalıyız.

Yoksa gündelik siyasi çıkarlarla hareket eden, her kafadan ayrı sesin çıktığı zoraki birliktelikler bizi, maşası oldukları Batı''nın emperyalist emellerine oyuncak ve figüran yaparlar. 

Mandacı ve  güdümlü, Altılı-yedili şekilde bir araya gelen, millî ve manevî hassasiyetten uzak, öngörüsüz siyasi oluşumların ve karanlık hedeflerinin bir parçası olamayız.

Selam ve dua ile...