2001 Ocak ayında, yani Ak Parti'den önce devlet büyük bir hata yaptı. Hatta devlet haddini aştı diyebiliriz. Ve haliyle bu vahim hatanın bedelini çatır çatır ödüyoruz!

Neydi bu vahim hata?

Aile reisinin baba olduğu hükmü kanunlardan çıkarılarak, aynı kanunlarda aile başıboş serseri bir kurum olarak tanımlandı. Daha kötüsü ise, bu aile yıkım kanunu, aile ile alakalı her alanda fazlasıyla uygulandı!

Mesela yeni getirilen aile yıkım kanunlarına göre bir çocuk veya anne delilsiz bir iftira ile babayı evinden en az 3 ay uzaklaştırabilir. Çünkü mevcut ilkel kanunlara göre, çocuğun veya özellikle kadının baba aleyhindeki sözü delisiz de olsa kabul edilerek babaya ceza verilebilir.

Yani bir zamanlar ailenin direği ve reisi olan bey, artık bey olmaktan çıkarılarak kaderi kadının ve çocukların iki dudağı arasına bırakıldı. Daha açık konuşmak gerekirse ailenin beyi ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeye başladı.

Bu acı hal ister istemez toplumuda yayılarak milleti de zehirledi. Yani kadınlar kızlarına "evlendiğinde kocanın sözünü dinle, açık bir zulme uğramadığın müddetçe de kapımıza gelme" demeyi bırakarak, "evde ağırlığını koy, dediğini yaptır. Asla boyun eğme" demeye başladı. Haliyle kadınlarda kocalarına karşı asileşti. Devlette zaten kadının arkasında...

Oysa ki Allah, Nisa Suresi 34. ayette kadına apaçık bir şekilde kocasına karşı, gönülden itaat etmeyi emrediyor. Yani İslam'a göre aile başıboş bir kurum değil, küçük bir devlettir.

Peki İslam'da babanın reisliği neden bu kadar hayati öneme sahiptir?

Şöyle ki, insan soyal bir varlıktır. Sosyal olmak, birlikte yaşamayı, birlikte yaşamak hukuku, hukuk kuralları, kurallarda itaati gerektirir...

Yani insan hayatı boyunca itaat etmek zorundadır. Mesela iş yerinde amire, askerde komutana, sokakta devlete...

Peki madem bu böyledir. O halde yeni doğan bir insan itaati nerden ve nasıl öğrenecek? Elbette aileden öğrenecektir. Peki ailede çocuğa itaat konusunda kim örnek olacaktır? Elbette anne örnek olacaktır!

Yani çocuk daha aile hayatında iken, kuralları ve kurallara karşı itaat etmeyi öğrensin ki, büyüyünce; çalıştığı kurumda amirine, askerde komutanına, sokakta devletine asi yani anarşist olmasın.

Elbette kadının kocasına itaat etme farzının başkaca hikmetleri de var. Lakin özet olarak bir kadının kocasına itaat etmesi, aslında Allah'a itaat etmesi demektir. Çünkü bunu emreden Allah'tır. Bir müslümanın bu açık farz için eveleyip geveleme hakkıda yoktur.

Peki kadının kocasına itaati koşulsuz mu olmalıdır?

Elbette hayır! Madem bunu emreden Allah'tır. O halde, kadın kocasının Allah'ın emirlerine muhalif kararlarına itaat etmemelidir.

Peki bu itaat nasıl olmalıdır?

Evde son sözü babaya bırakmak şeklide olmalıdır. Yani herkes fikrini söyleyebilir ve hatta tartışabilir. Ama nihayetinde son söz babadan çıkmalıdır ki, çocuklarda bunu idrak ederek dersini alsın...

Aksi halde, anneden isyan dersini alan çocuk, daha 13 yaşına gelmeden anneye el kaldıracak sonrada belki 15-16 yaşında babaya el kaldıracaktır.

Yani kocasına itaati çok gören kadın 13-15 yaşındaki çocuğuna itaate mecbur kalacaktır. Bu şekilde yetişen bir nesil haliyle devletin başınada bela olacaktır. Ve ne yazık ki oluyorda... Hapishaneler ve hastaneler buna ibret verici bir delil değil midir?