Yakın tarihe dokundukça midesi kalkar, azıcık vatan hassasiyeti taşıyan vicdan ehlinin...

Öylesine girift münasebetlere şahit oluyoruz ki, ideolojilerden azade bir ittifak, o ideolojilere saplanmış gafillerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış.

Bir kere M.Kemal ve İnönü arasındaki paradoks 1938 öncesi Türkiye ile sonrası arasındaki farklılıklarda bariz şekilde sırıtıyor

Dr. Tevfik Rüstü Aras, M. Kemal'in en sadık adamı, ama aynı zamanda Türkiye Komünist partisi kurucu üyesi olarak 1. Enternasyonale katılmış.

Bir başka Komünist Mustafa Suphi, aynı dönemde memleketten tüyerken karombole gitmiş.

Dr. Rüştü'nün bacanağı Dr. Nazım, vatana ihanetten idam edilmiş.

Buna benzer yüzlerce örnek verilebilir, iyi de madem bu çelişkilerin kaynağı ideolojiler değilse, ne olabilir?

Kapağı kaldırınca, Yahudi Sabetayist ailelerin kendi aralarında yaşadığı kutuplaşmaya ve bu kutuplamanın ürettiği çatışmaya şahit oluyoruz.

Karakaşiler, Yakubiler ve Kapaniler...

Mevzunun en acı tarafı da, şu mazlum milletin bizden olmayan ama bizden görünüp tefrika adına ürettiği "Yahudi Türkçüleri" arasındaki çatışmaya bilinçsizce taraf olmasıdır.

**

"Yahudi Türkçülüğüne", Hayır!

Ben zaten Türküm ve bunu kanıtlamak için anırmak zorunda falan da değilim!

Çocuklarımızın zihinlerini de slogonlarla sınırlamak istiyorlar, tıpkı geçmişte bizlere yaptıkları gibi...

Çocukların kafasına bulaşmayın; bırakın büyüsünler, düşünmeyi, araştırmayı ve fikir üretmeyi öğrenip, kendi yollarını kendileri bulsunlar.

Bir ülkenin okullarında ideolojik eğitim veriliyor ve o çocuklar o ideoloji kapsamında düşünmeye zorlanıyorlarsa,

Birey olmalarının önü kesiliyor demektir.

Birey olamamış kişilerden mütevellit toplumlar geri kalmaya, boyunduruk altına alınmaya ve güdülmeye mahkumdurlar.

Küçücük zihinleri şimdiden kiralamanın derdindeler.

Eşek bile aynı çukura iki kere basmaz, düşün yakamızdan!

***

Sendika yöneticilerinin yürütme üzerinde söz sahibi olması, tıpkı diğer vesayet pratiklerinde tecrübe edildiği gibi milli iradenin egemenliğine halel getirir.

Hükümete yakın görünen bazı memur sendikalarının, üyelerini tayin tehdidi ile baskı altına aldıklarına dair şaibeler var.

Vesayet ile mücadele ettiğimiz şu dönemde başka vesayet erklerinin oluşmasına payandalık eden siyasetçileri ifşa etmeliyiz.

Nitekim siyasetçiler bu yöndeki baskıları pratikteki örneklerle desteklemeseler, sendikaların tehditlerine hiç kimse kulak asmazdı.

Böylesi keyfiyetlere sessiz kalmamız söz konusu bile olamaz. Mazlumların hakkını müdafaa için giriştiğimiz bu kutlu mücadelede başka mazlumların tecellisine fırsat verirsek,

Yoluna revan olduğumuz hareketin revize olarak oportunizme evrilmesine müsaade etmiş oluruz.

Şahsen bendeniz son nefesime kadar her mazlumun hakkını savunmaya devam edeceğim; bütün dava arkadaşlarımın da aynı duruşu sergileyeceğine yürekten inanıyorum.