İstanbul'da yaşayanlar bilir. Eskiden bazı hatlarda İETT otobüsüne, şimdilerde de sabah saatlerinde metrobüse binmek Viyana Kuşatmasında kale duvarlarına dalmaktan daha zordur. Yaşlısı, genci, kadını veya erkeği farketmiyor. Geçenlerde az kalsın zor yürüyen hamile bir kadını yere yıkacaklardı. Allah'tan sesim biraz gür (her sabah haşlanmış yumurta yemeyi ihmal etmem) ve...

"Durun!" diye bağırdım da durdular.

Aramızda kalsın gür bir sesle bağırınca duran bu ürkek şehir halkından birazcık utanıyorum. Ama tabii ki, gerizekalısından utandığım kadar değil....

2006 ya da 2007 yedi yılıydı. İETT otobüsü bekliyorum. Daha doğrusu kenarda kalabalığın hücum etmesinden sonra ayakta da olsa yer kalırsa binmeyi bekliyorum.

Otobüs durağa geldi... Kalabalık kapı önüne yığıldı. Aracın kapısı açılmadı daha... Şoför kapı açma otomatına basıp kendi kapısından inmeye hazırlanırken ve tam kapı açılırken biri bağırdı.

"Bomba! Bomba var..."

Kimin söylediği tam belli değildi ama uzun boylu, kızıl saçlı biriydi. Hücuma hazırlanan irili ufaklı, kısa boylu pehlivan yapılılar veya kadınlığını kullanıp aralara sızıp mevzi kazanmaya çalışanlar... Hepsi sanki filmlerdeki donma sahnesi gibi durdu. Aralarında farkettiğim, kızıl saçlı ustaca pratik hareketlerle merdivenleri çıktı. Oldukça masum bir tavırla geri döndü, sanki özür diliyordu.

"Şey... Şoförün çantası imiş."

Şoför koltuğunun yanında bir çanta vardı evet... Ama kalabalık durmuştu. Hatta kenardan izleyen ben de otobüse binerken bazıları mırıldanıyordu.

"Ya gerçekten bomba varsa..."
"Geçen gün parkın yanındaki çöpte patlattılar bombayı."

Herkesin anılarına daldığı ve dedikodu ihtiyacını gidermeye başladığı bu sıralarda ben bu kızıl saçlının yanına oturdum.

"İyi numaraydı..."
"Bu zamanda böyle."

Bu vatandaşla daha sonra arkadaş olduk. Hemşehrimdi... Kavga da ettik. Aynı numarayı bir defasında asansöre binerken de yaptı... Onu tanıdıktan sonra bir duygumu daha keşfettim. Aslında ben ürkeklerden ve geri zekalılardan hiç nefret etmiyordum. En nefret ettiklerim, toplumda iş bilir gözüküp aslında şerefsiz birer şarlatan olanlardı.

Ama sistem hep işliyordu.

Ne de olsa "Cambaza bak!" deyip de yankesicilerin iş başına geçmesi kadim bir dolandırıcılık yöntemiydi ve sistemin işlemediği hiç görülmemişti...

Yeter ki, algı ve ilgiyi başka bir tarafa yönlendirmek mümkün olsun.

Aynen Fitch Ratings kurumunun Türkiye'nin notunu düşürmesi gibi... Kendilerine mevki açmak için piyasayı ürkütüyorlar. Kaçan gerizekalıların hisselerini ucuzdan alıyorlar.

Bakın... İşaret parmağım işte... Hayır, orta parmak ve 'aha şuraya yazıyorum.'

Küresel sermaye ve vahşi batı, Türkiye'ye muhtaç. İpek Yoluna muhtaç. Ortadoğu enerji kaynaklarına muhtaç. Türki Cumhuriyetlere muhtaç. Sibirya'nın bakir kaynaklarına muhtaç... Hindistan ve Çin gibi devasa pazarlara muhtaç.

Ve köprü ülke Türkiye. Türkiye ile arası kötü olan yok olmaya ve erimeye mahkum olacak. Bu yukarıda saydığım coğrafyaya Afrika da dahil...

İşte Türkiye'nin kredi notunu düşüren Fitch Ratings şunları da demiş...

"Büyük ve çeşitli olan Türkiye ekonomisi yüzde 4,5 büyüyecek. Ayrıca özel sektör çok canlı."

Aha yine şuraya yazıyorum... Yine orta parmakla... Yüzde 3 büyüyecek dediler yüzde 7 büyüdük. Avrupa büyüme ortalaması yüzde 1 iken ve bu oran ABD'de yüzde 2 iken... Bu büyüme beklentisi bile yalan ve düzmece rapor olduğunu itiraf demek ya... Neyse.

Bu defa da aynı rakamı tutturacağız. Rahatsızlık vermeye devam edeceğiz. Çünkü bu defa ekonominin başında, devşirme sabetaycı Kemal Derviş yok, Bilderbergci olduğu için çocuk yaşta ekonomi başına geçirilen Ali Babacan yok, Standart & Pours bölge şefi Mehmet Şimşek de yok... Bu defa ekonominin dümeninde, batılı gibi düşünen ve küreselcilerin nasıl kandıracaklarını bildikleri bir ekonomist yok...

Bu defa ekonominin başında, Müslüman ve Türk gibi düşünen, Ebu Yusuf ve Gazali ekolünden gelen, ekonomik literatürdeki kayıp halkayı tamamlayacak biri var. İnanalım.

Ve küresel ekonomik savaş bu nedenle, her zamankinden çok farklı ve daha sert geçecek.

Aha buraya yazıyorum. Tarihe not düşün.