"Gel ne olursan ol gel yine gel" sözü Mevlana'ya ait değil, ondan 200 yıl önce Horasan'da yaşamış Kaşani'ye aittir.

Yavuz Sultan Selim diye okul kitaplarına bile giren o küpeli resim aslında Şah İsmail'dir.

Galileo Galilei hiç hapis yatmamıştır. Teleskopu da o icat etmedi. Hatta ölmeden önce kör de olmamıştır.

Develer hörgüçlerinde su değil yağ taşırlar.

Örnekleri uzatabiliriz...

İneklere kurban bayramını anlat deseniz "kan ve gözyaşı vardı, kafası kopanlar bi yerde yatarken, kasaptan kaçanların figanları ortalığı ayağa kaldırıyordu" diyebilirler.

Çocukların heyecanını ve korkusunu, kadınların eve gelecek etleri bölüp parçalama hazırlıklarını ya da bir ibadeti gerçekleştirmiş müslümanın huzurla kıldığı şükür namazından bahsetmez hiç bir inek.

Gündem de olan doktor hasta haberlerine bakınca aynı hataya düşüyoruz. Doktor olmayanların "doktorlar şöyledir o zaman şöyle yapmalıdır" gibi basma kalıp ezber cümleleri bizleri daha dedikodu aşamasında yoruyor, çare bulmaya derman bırakmıyor.

Mustafa Ceceli şudur o zaman kadınlar böyledir, Tamim'in saçları sarı o zaman Tamim haindir, Safiye makyaj yapmış demek ki Safiye provakatördür gibi tek taraflı yorumlamalar ve bakış açıları bizi gerçeğe ulaştırmaz.

Din, dil, ırk, mezhep, sınıf, ideoloji fark etmeksizin hiçbir insan topluluğu mutlak iyi ya da mutlak kötü değil. Her topluluğun içinde saf, iyilik dolu, diğerkâm, cömert, merhametli insanlar olduğu gibi yalancı, hırsız, katil ve tecavüzcüler de var. Tarih boyunca bunun tek bir istisnasını göremezsiniz.

Dolayısıyla “Müslümanlar şöyledir, Japonlar böyledir, ülkücüler katildir, Kürtler haindir, Almanlar falandır, Şiiler filandır, doktorlar havalıdır, hastalar cahildir” diye konuşan kişi ya aptal, ya da mensubu olduğu ideolojinin kör militanıdır.

Yazıya girerken verdiğim dört örnek, tarihi sadece gördüğü ile değerlendirip yazanlar ile gördüğü duyduğu ile yorumlayanların nasıl hatalara sebep olduğuna bir kaç misal.

Bütün hayatımız da yapıyoruz biz bunu. Gürültü yapan üst kat komşuyu tanımlarken "onlar Adıyaman'lı" diye mutlaka memleket belirtme ihtiyacı hissediyoruz. N'oluyor yani Adıyaman'lı olunca Niğde'liler gürültü yapmıyor mu sonucu çıkıyor?

Ya da absürt haberlerin altında yazan yorumlara bakın "kesin Adana'dır" yazan yüzlerce yoruma denk gelirsiniz. N'oluyor Adana olunca Bursa'da aynı suçun işlenme ihtimali olmuyor mu?

Petek Güveleri 320 Mhz kadar sesleri duyabiliyor. İnsanın duyma sınırı 20Mhz.

Neden petek güvesi değil de insan olarak yaratıldık?

Baykuşlar 4000 metre ileride ki avlarını görebiliyorlar. Acaba neden baykuş olmamız istenmedi?

İç organlarımız çalışırken fön sesi gibi bir ses çıktığı söyleniyor içerisi çok gürültülü. Bu kadar yakın olan bişeyi Allah neden duymamızı istemedi acaba?

Bunun hikmeti insanın sorumluluk sahibi bir varlık olarak yaratılmasında gizli. Gözünün gördüğü şeyden mesulsün. Çünkü olaya sen vakıfsın, sen gördün, duydun ve yaşadın.

Ama şimdi öyle değil ki, sosyal medya yüzünden çin'de birinin karnı ağrısa haberimiz oluyor ve neden karnının ağrıdığına dair tahmin yürütüyoruz. Kimi oradan çıkıyor "gözleri çekik o yüzden" gibi saçma sapan bir önerme ile geliyor diğeri "o kesin yağlı yemiştir akşamdan" gibi kesin yargıya varıyor.

Biride çıkıp ya hu öyle değildir bi susun demiyor.

Çünkü artık konuştuğun kadar adamsın sustuğun kadar değil...