Herkesin az ya da çok çocuklardan ve gençlerden şikayetçi olması, toplum da bu noktada büyük bir probleminin olduğunu gösteriyor. Gençlerin başrol oynadığı problemler masaya yatırıldığında ise, bu problemler genellikle aile kaynaklı oluyor. Aile kaynaklı olan gençlerin başrolde olduğu problemlerde ise, gençlerin çocukluktan gençliğe kadar hep orantısız aile tepkisiyle karşılaştıkları görülüyor. Orantısız reddetme, orantısız kızma, orantısız ilgi, orantısız şefkat ve sair birçok ORANTISIZ ANNE-BABALIK…
Bir misafirliğe gittiğinizde çocuğunuzun sizi rencide edici bir davranışta bulunduğunu düşünelim. Mesela misafir olduğunuz evin manevi değeri yüksek bir vazosunu kıran bir çocuğunuz var. Aslında sizin sözünüzü dinlemiş olsa bu durum yaşanmayabilirdi. Bu durumda ne yapardınız? Dövmeyi aklınızın ucundan bile geçirmediğinizi biliyorum ama sanırım kızardınız değil mi? Evet kızmakta gerekir, ancak kızdığınızda çocuğunuzun kişiliği zarar görebilir. Tabi ki bu durum nasıl kızdığınıza bağlıdır. “Sen ne anlamaz bir çocuksun, sana vazoya dokunma demedim mi”, “inanmıyorum bu aptallığı yaptığına”, “beni rezil ettin, Ayşe Hanımlara karşı” cümleleriyle kızmayı normal görüyorsanız çocuğunuzun gençlikteki problemli bir birey oluşunun temellerini atıyorsunuz.
Acaba çocuğunuza genel olarak baktığınızda “hiç bir şey anlamayan çocuk” mu? Yada “aptal bir çocuk” mu? Peki ya “rezillik kaynağı bir çocuk” mu? Elbette değil ama biraz önce kızarken çocuğunuza karşı kurduğunuz cümleler, çocuğunuz tarafından bu şekilde algılanıyor ve zamanla davranışlarına yansıyor. Çünkü kızarken kurduğumuz bu cümleler çocuğun kişiliğiyle ilgili cümlelerdi. Çocuklara ve gençlere karşı olan iletişimlerde kurduğumuz cümleler çocuğumuzun kişiliğini hedef almamalı.
Öyle ki bu durum Said Nursi’nin insana bakışında insanı sıfatlara ayırarak, o insanı değerlendirmek gerektiği gerçeğini hatırlatıyor. Bir gemide dokuz masum bir cani bulunsa o gemi yine de batırılmaz, diyerek bu bakış açısını en güzel biçimde somutlaştırarak ifade ediyor. Bu bağlamda karşıda ki insana verilen tepkilerde, insan bir bütün olarak ele alınmalıdır. Birçok iyi yönü olan çocuğumuza da bu pencereden bakmamız gerekiyor. Bir davranışıyla, tüm güzel yönlerini “anlayışsızlık, aptallık ve rezillik” etiketlerine mahkum etmememiz gerekiyor. Yaptığı bir yanlışla “aptal etiketi” alan bir çocuğun akıllıca yaptığı ve sizi mutlu eden iyi bütün davranışları da bu etiketle birlikte “aptallık etiketine” mahkum edilmiş oluyor.
Tüm suç bizim de hırsızın hiç mi suçu yok, dersek; elbette çocuğumuza gerektiğinde ORANTILI TEPKİ vereceğiz. Kızmamızı gerektiren bir davranış sergiliyorsa çocuğumuza elbette kızmamız gerekir. Ancak çocuğumuzun kişiliğini hedef alan bir cümle kurarsak bu orantısız bir tepki olur, çünkü bu tepki kişiliğini bozma tehlikesine götürebilecek kadar büyük bir yanlıştır. Bunun yerine yaptığı davranışa kızmak gerekir. Yine Said Nursi’nin her şeye bu bakış açısıyla bakması dikkate değer bir meseledir. İnsanı iyi ve kötü yönleriyle ayırmakla kalmaz, Avrupa ve felsefe gibi objeleri dahi iyiliklerini ve kötülüklerini ayrıştırarak ele alır. Aynen bu şekilde bizde bir davranışı çocuğumuzun iyi ve güzel davranışlarından ayırarak ele almamız gerekir. Mesela ‘ne yaramaz bir çocuksun’ yerine ‘bu yaptığın davranış hem Ayşe Teyzeleri hem de beni çok kırdı ve çok üzüldük’ cümlesiyle kızgınlık ve kırılganlık çocuğa iletilebilir. Kısaca bir cümle ile özetlemek gerekirse, çocuğumuza karşı vereceğimiz olumsuz tepkilerde çocuğumuzun kişiliğini hedef alan değil, yaptığı yanlış davranışı hedef alan –yaşa uygun- cümleler kurmamız gerekir.
Muhammed Soner