(Başarı, istikrara tabidir.)

2001 krizini hatırlarsınız... Hani olaylı MGK toplantısı...

Ecevit 15 dakika geç gelmişti toplantıya. Ahmet Necdet Sezer de, 'uçakla İzmir'den gelecek olan balıkların ızgarasına ve rakı sofrasına 15 dakika geç kalacağım' diye, sinirlenmişti. Sonra da, Ecevit konuşurken kekeleyince biraz daha kızmıştı da, "düzgün konuş" deyip, okuması için önüne Anayasa kitapçığı fırlatmıştı.

Nedense bu olaydan etkilenip, gecelik faizler yüzde 7 bin seviyelerine çıkmış ve ekonomik istikrar tepetaklak olmuştu.

Yeni nesil bunları yaşamadı ve ilgisi olmayanlar ve okumayanlar da bilmez. Yüzde 7 bin faizin gerçekliği bile masalımsı geliyor şimdikilere...

O zamanki olaylar sahiden böyle mi olmuştu? Evet, hemen hemen aynen böyle ve hatta daha beteri olmuştu.

Önce, Başbakan Ecevit, Merve Kavakçı'nın TBMM'den "Yuuuhhh" sesleri arasındaki çıkışı gibi, sessiz bir yuhalama ile MGK toplantısından çıkmış, sonra, yardımcı Hüsamettin, Cumhurbaşkanına o kitabı "nankör kedi" diyerek geri fırlatmıştı. Bu ilkinden daha büyük bir fecaatti...

O günleri, İMKB (şimdi BIST) üye temsilcisi ve SPK lisanslı biri olarak saniye saniye yaşadım. Sizi Hazine, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığının “Para ve Vergi” politikalarındaki sıkıcı rakamlara boğmayacağım... Ancak şu kadarı bilinsin ki ekonomi çok ama çok aşırı bir şekilde kırılgandı.

1997'de Uzakdoğu Krizi oluyor, borsamız düşüyordu.

1998'de Güney Amerika krizi oluyor, dolar yükseliyordu.

1999'da Rusya Krizi oluyor, yine biz zararlı çıkıyoduk.

Dünya küresel piyasalarında her ne olursa olsun, ABD ve AB karlı çıkıyor ve günah keçisi biz oluyorduk. Yani, anlaşılır bir durum değildi her şey aleyhimizeydi...

1999 Yılında IMF ile öyle bir stand-by anlaşması yapmıştık ki... Üfff ki üfff... Sadece yatak odasında ne yapacağımız eksik gibiydi. Hatta, “gıdada şu olacak, işçi-memur maaşları şu kadar olacak, verdiğimiz paranın şu kadarı da nüfus planlaması için kullanılacak” demelerinden belliydi ki, ona da karışmışlardı da, biz yine de erkekliğe “şey” sürmeyelim. “Karıştırmadık” diyelim. Aramızda kalsın. 

Erkeklik bizde kalsın...

IMF parayı vermişti sonunda... Para önce bankalara dağıtılmış ve oradan da tekrar geldiği yere 7 misli olarak dönmüştü. Soygunun tezgahı öyle sistematikti ki, hiç kimse bir şey anlamıyordu. Sadece, millet bir hortumlamadan haberdardı... Ama işte o hortumun öbür ucu neredeydi kimse göremiyordu.

21+3 bankaya el konuldu. Sakın hepsi battı sanmayın. Çoğu el konuldukduktan sonra hortumlandı ve içi boşaltıldı... Bunun birinci dereceden şahidlerindenim.

Mesut Yılmaz ailesinin o dönem üç ay maaş bile ödeyemeyen Tekstilbank'ı ve sendikasyon kredilerini ödeyemeyen Aydın Doğan'ın Dışbank'ı en batık bankalardı... Ve tabii ki, devlet bunlara el koymadı.

Memur maaşlarının, toplanan deprem yardım parasından ödendiği günlerdi... Hey gidi günler hey...

Kamu bankaları 2006 yılına kadar, yıllık ortalama 3 milyar dolar zarar yazıyordu. Şimdi yıllık ortalama 4 miyar dolar kar ediyorlar. Gençler nereden bilsin o günleri...

2017 yılında Ziraat Bankası 10 milyardan fazla, Halk 5 milyar ve Vakıflar da 4,5 milyar vergi öncesi kar etti. 20 milyar, yani 5 milyar dolar... Üstelik özel bankalardan yüzde 10 daha ucuz para sattılar.

O vakit dünyanın öbür ucunda uçan yaprak ekonomiyi olumsuz etkiliyordu. Şimdi dünyaya meydan okuyoruz, dünya bize savaş açıyor ama borsamız yükseliyor, dolar düşüyor.

Daha yeni... Yıllardır aramızın bozuk olduğu Özbekistan'a 350 milyon dolar kredi verdik. 50 milyon da diğer bankalarına ve ayrıca ihaleler...

Para veren, emir de verir. (Fatih Sultan Mehmed) Verdik te...

Parayı, tuzu yok eder. (Tevrat) Saklanan paranın kendine bile faydası olmaz.

Para bu dünya için önemsiz değildir.

"... Şimdi siz birinizi, şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin." Kehf, 19

Taşı delen suyun gücü değil, dalgaların devamlılığıdır.

Bütün bunlar elbette kendiliğinden olmadı. Başarı, istikrara tabidir.

Selam ve dua...