Bir gün yaşlı bedevinin hindisi çalınır. Bedevi oğlunu çağırır: "Çabuk, bu hindiyi çalanı bul ve cezalandır. Eğer bulamazsan başımıza büyük felaketler gelir" der.

Oğlan güler: "Baba delirdin mi? bir hindimiz çalındı diye başımıza ne felaket gelecek"

Baba bedevi kızar: "Hindi önemli olmayabilir ama çalınmış olması önemli, dediğimi yap hindiyi çalanı bul."

Bedevinin oğlu, babasını ciddiye almaz. "Bir hindi için uğraşmaya değmez" diye düşünür. Aradan bir süre geçer.

Bu kez bedevinin devesi çalınır. Oğlu koşarak çadıra gelir: "Baba devemiz çalındı."

Baba, "sen hindiyi çalanı buldun mu?" diye sorar.

Oğlan: "Baba deve gitti, sen hâlâ hindi diyorsun." İşine dönen baba, "sen hindiyi çalanı bul" der. Oğlan gider, deveyi çalan da bulunmaz.

Aradan biraz zaman geçer. Oğlan yine heyecanla babasının çadırına dalar: "Baba bu kez de atımız çalındı."

Bedevinin en değerli varlığıdır arap atı. Ama bedevi, oğluna "sen hindiyi çalanı buldun mu?" der.

Oğlan gider. At da çalan da bulunamaz. Ve bir süre sonra oğlan ağlayarak babasının çadırına girer: "Baba ablama tecavüz etmişler."

Baba deliye döner, "sana demiştim hindiyi çalanı bul diye. o gün onu bulup cezalandırsaydık bugün başımıza bu felaketlerin hiçbiri gelmeyecekti. Hindimizi çalabileceklerini görünce her şeyimizi kaybettik" der.

Bu hikaye ile ne zaman karşılaşsam aklıma kendi insan ilişkilerim geliyor. İnsanlara verdiğim sonsuz şanslar ile ayrı yerlerden aynı şekilde aldığım darbeler gözümün önünde sıralı tam liste oluşturuyor ister istemez.

Affedişlerim, güvenişlerim "aman canım olur insan bu hata yapar" demelerim, "hangimiz yapmıyor, hangimiz masumuz" diye kendimi teselli etmelerim geliyor aklıma.

Haksız da sayılmam aslında...

Sadece İçi boş bir teselli değil "sende mi brütüs" isyanlarından sonra içime dönüp "canın sağolsun be" demelerim. Kendi içimin karanlığını, günahını, hataya meylimi, düşmeye müsaitliğini hatırladıkça kime sitem edeceksin ki?

Bedevi haklı olabilir mi diye düşünüyor insan. Öyle ya cezasını baştan kesse bir daha cesaret edemezdi kötü adam. Ama ya diğer kötü adamlar? Çaresi bu mu bu işin gerçekten?

Kimse sınanmadığı günahın masumu değil ama ilk önce bize değen günahların darağaçlarını kuruyoruz. Sandalyeye tekme atmaya çok istekli potansiyel cesetleriz aslında. Birinin de bir gün o sandalyeye bizi çıkaracağından habersiz, cellatlık oynuyoruz en vahşi maskelerimiz ile.

Ömrümün sonuna kadar "canın sağ olsun be" demeye devam edeceğim, gönüllü maktül olarak sanırım...