Tesettür kavramı uzunca bir süredir gündem de ve böyle de devam edecek gibi. İnsanlığın ekseriyetine hususan Müslümanlara zulüm, acı ve ızdırabtan başka bir şey vermeyen batının sefih medeniyeti kadını bir meta ve reklam ürünü haline getirdi.

Bireysellik ve hazcılığı netice veren batıl esaslarını güçlü olanın haklı olduğu, hayatta ki en önemli düsturun cidal-çarpışma kabul edildiği, hedefin menfaat olarak gösterildiği bu zorba düzen insanlık tarihinin en karanlık dönemini aydınlık çağı diye yutturmada başarılı da oldu maalesef.

Hâlbuki Kur’an medeniyeti haklının güçlü olduğu, teavün ve yardımlaşmanın tavsiye edildiği, fazilet ve ahlaki değerlerin önemsendiği esaslarını on dört asır önce, bedevi bir topluluk içinde ve insanlığın kölelik dönemini yaşadığı bir devirde tatbik etmiş ve yönetim, devlet sistemi, idareciler boyutunda en güzel örneklerini vermişti.

Asıl gayeleri İslam ve medeniyetimizin tahrifi olan bazı fikir akımları ve savunucularının Kadın ve örtünme üzerinden devam ettirdikleri bu tartışma tarihi gerçeklerle sabittir ve çoktan hitam bulmuştur. İslam’dan önce ve sonrasındaki kadına insaf ve vicdanla bakanlar bu iddiayı tasdik edeceklerdir.

Tesettür’ü bütünüyle örtünmek ve dikkat çekmemek olarak kabul edip asıl gayenin kadının hapsedilmesi değil aksine muhafazası, değerli kabul edilmesi, nefis ve insi şeytanların tasallutundan halas olması olarak ele almalıyız.

Batı ve taklitçileri, medeniyeti ve gelişmeyi kadının açılması ve fıtratına muhalif bir halde yıpratılması, istismar edilmesi olarak kabul edip insanlığa dikta etse de Müslümanların buna karşı ciddi bir duruş ve mücadele vermesi hem bugünümüz hem de istikbalimiz için olmazsa olmaz hakikatlerden birisi.

Kadın, medeniyetin beşiği, neslin ağacı, ailenin direğidir. Kadına şiddet uygulamak, onu istismar etmek, cenneti ayaklarının altına koyan İslam inancı ile bağdaşmaz. Sürekli gündemde tutulan kadın cinayetleri ve insanlık dışı muameleler insanlıktan nasibini almayan vahşilerin suçudur İslam’ın kusuru değildir.

İlk mektepten itibaren eğitim sistemi, sosyal hayattaki keşmekeş, günümüzdeki yazılı - görsel ve sosyal medyanın menfi yönlendirmeleri ve İslam ahlakından nasibini al(a)mayan fertlerin vahşiliklerini dinimize mal etmek en hafif tabirle alçaklıktır.

Dinimiz “bir masumun öldürülmesini bütün insanlığın öldürülmesi” olarak tarif ederken, zina ile ilgili hükümleri ortadayken, zayıfları korumayı ve öfkenin zararlarını öğütlerken nasıl olurda bu vahşilikleri onayladığı düşünülebilir.

Batı başta olmak üzere İslam olmayan toplumlarda bahsi geçen zulüm, işkence ve tecavüzlerin ülkemize ve diğer İslam ülkelerine nispetle çok daha fazla olmasına rağmen bu insanlık dışı uygulamalar üzerinden İslam’a saldıran zavallıların asıl gayelerinin ne olduğu vicdan ve insaf sahiplerinin malumudur.

Maalesef ülkemiz ve diğer İslam ülkelerinde de karşılaştığımız bu vahşilikler felsefe medeniyetinin vahşileştirdiği İnsan müsveddelerinin suçudur İslam’ın değil.

Bediüzzaman Hazretleri Tesettürle ilgili Ahzab Suresi 59. ayeti tefsir ettiği Lem’alar kitabında örtünme hakikatini dört nükte ile ele almaktadır.

Birinci Nüktede Tesettürün fıtri olduğu ve kadınların yaratılışı gereği örtünmeyi, yabani nazarlardan sakınmayı fıtratlarının iktiza ettiğini izah etmektedir.

İkinci Nüktede Eşler arasında ki muhabbet ve alakanın sadece dünyevi ihtiyaçtan ileri gelmediğini ve eşlerin birbirlerine ebedi dünyada da devam edecek bir arkadaş nazarıyla bakmalarını telkin eder. Allah’a iman etmek ve onu tanımak için geldiğimiz bu dünyada imtihan ve emanet yükünü eşimizle beraber omuzlayıp birbirimize yardımcı olmak ve dünyanın fani olduğu şuuruyla ahiret merkezli kudsi bir muhabbetle alaka kurmayı tavsiye etmiştir.

Ahirette ki cennet hayatında insan çok daha üstün bir formda yaratılacağı başka risalelerde izah edilmiştir. Cennetin taşları dünyanın hayvanları gibi, hayvanları dünyanın insanları gibi olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır. Demek ki insanın cennetteki yaşam formu hayalleri zorlayacak bir güzellikte olduğu hükmüne varabiliriz.

Bu dünyada eşimizin hastalığı, yaşlılığı, güzelliği, çirkinliği geçicidir ve ebedi cennet hayatını bu dünyada kazanmak için birbirimize destek olmamız icap eder.

Üçüncü nüktede aile hayatının huzur ve saadeti için eşler arasında ki karşılıklı güven ve emniyetin esasına dikkat çekilmiştir. Eşlerin birbirlerine olan sadakat ve itimadını kıracak fiil, tavır, giyim ve söylemlerden kaçınmaları gereği hatırlatılır. Tesettür bu manada ciddi önem arz etmektedir.

Hz Ali rh “erkeğin tesettürü göz kapaklarıdır” buyurur. Eşler karşılıklı olarak aile hayatının muhafazası için gayret etmelidir.

Dördüncü nüktede ise Peygamberimiz evliliği tavsiye etmiştir. Evliliğin pek çok hikmetlerinden biriside kesret-i nesil olarak ifade edilmiştir.

Evlilik ve neslin devamı her devlet ve inancın tavsiye ettiği ve önemsediği bir hakikattir. Evlilik müessesinin devamı eşlerin karşılıklı fedakârlığı ve gayretleriyledir. Bu gayret ve fedakârlık karşılıklı güven ve muhabbet üzerine kuruludur. O zaman eşlerin her ikisi de yabani nazarlardan kendisini korumalı, aileleri, evlatları ve toplum için omuzlandıkları yükün farkında olarak karşılıklı güveni, muhabbeti, itimadı ve hukuku sarsacak giyim, kuşam, fiil, tavır ve sözlerden sakınmalıdır.

Bu vesile ile şunu da ifade etmesek eksik kalır.

Nasıl ki başka meslekleri tercih eden kadınlarımıza saygı duyuyoruz. Ev hanımlığı mesleğini tercih eden kadınlara da saygı duyulmalıdır. Kendi iradeleriyle o mesleği tercih etmiş ve çocukları, aileleri için büyük fedakârlıkta bulunmuşlardır. Ev hanımlarının hapis ve işkence altında oldukları izlenimi verilmesinden kaçınılmalıdır.

Tesettürüne dikkat eden kadınlara da saygı duyulmalıdır. Tesettürlü kadınları cahil, zavallı, aciz gibi lanse etmekten vaz geçilmelidir.

Kendilerini koruyucu ilan eden sözüm ona bazı kadın hakları savunucuları kadınlar arasında kast-ı mahsusla en büyük ayrımı yaparak  zulüm ve işkencenin asıl sebebidirler.

Zira kendi iradeleriyle örtünmeyi ve tesettürle okumak, çalışmak isteyen kadınlarımıza yapılan zulüm ve işkenceler döneminde bu kadın hakları savunucuları kadınların yanında değil zorbaların yanında yer aldığı unutulmamalıdır.

Özgür ve güçlü kadın motifinde ahlaki değerleri yozlaşmış, evlilik, çocuk gibi kavramlara yabancı, dünyevi bir meta ve reklam ürünü haline getirilmiş tasvirlerden sakınıp kadınlarımızı gerçekten özgür bırakıp kararlarına saygı duyalım…

O zaman şefkat kahramanı olan kadınlarımız fıtratlarının sesini dinleyerek başların tacı olacak ve ayakları altında ki cennetlerle yeryüzünü şenlendireceklerdir inşallah.