Kafam o kadar dolu ki hep, sanki Tarlabaşı'nda bir çingene mahallesinde yere düşmüşüm de tepemde roman havası oynuyorlar gibi hissediyorum. Bazen o kadar bunaldığım oluyor ki serçe parmağım ara vermeden köşelere çarpmış gibi canımı acıtıyor iç dünyam.

Ne hesaplaşmalarım bitiyor, ne hayallerim. Ne affetmelerim bitiyor ne kırgınlıklarım. Her sabah yeniden sıfırdan başlamak için uyandığım günde ne tembelliklerim bitiyor ne umutlarım. Olmuşları bir tarafa kaldırıp olmamışlara yoğunlaşıyorum, bu defa olmamışların altında kalıp eziliyorum.

Hani bir kitap okursunuz da bazen aynı sayfayı defalarca okumanıza rağmen tek kelimesini anlamadığınızı fark eder, kenara bırakırsınız ya öyle bir yılgınlık belki. Doluya koyduklarımızı dolduramıyor, boşa koyduklarımıza yetişemiyoruz.

Karpuz yiyip kavun konuşmaktan ne günlerin anlamı kalıyor, ne bahşedilen hayatın önemi. Oysa kavunu boşverip karpuzun hakkını versek daha zevk alacağız eylemlerden. Yaptığımız ne varsa öylesine gibi sanki her şey...

İşte bunlar ve daha fazlası yüzünden yakaladığım o "an" lar çok kıymetli benim için. Mandalinayı soyarken burnuma gelen kokusu ile hissettiğim şükür, sabah ezanına denk geldiğim o anlar, annesine sığınan çocukları izleyebildiğim o muhteşem tablolar çok önemli.

Çok seviyorum o gerçek anları, sokakta camiye yürüyen yaşlı amcaları takip etmeyi, markette sevdiğinden gelen mesajı hemen görmek için telefonunu gözünün önüne koyan gençleri fark etmeyi, patlayan topuna ağıt yakan çocukları izlemeyi çok seviyorum.

Ne zaman o "an"lara denk gelsem ne zaman yoğunlaşabilsem hayatıma şakıyorum, sekiyorum, uçuyorum. İçimde serçeler kanat çırpıyor, saksağanlar ile barışıyorum. Timsahları bile affediyorum antiloplara çektirdileri yüzünden, ayrık otlarına saygı duyuyorum.

Sosyal medya hayatın anlarını kaçırmamız için tasarlanan bir silah gibi. Namlusunu elimize vermişler de şakağımıza dayamamız için bizi ikna etmişler gibi. Sıla'nın yediği dayak kadar önemsemiyoruz artık sıcak ekmeğin üstünde eriyen tereyağını. Trump'ın attığı tweet kadar umrumuzda olmuyor eşimizin sevgilimizin attığı trip. Sanki yok gibi her şey ve sanki sadece burası var gibi yaşıyoruz.

En son hangi akrabamızın bir derdine koştuk, en son kimi sadece halini sormak için aradık, en son babamıza "iyi ki varsın" ne zaman dedik, bir hastaya yemek yapıp götürdük?

Mış gibi yaşıyoruz, her günümüz diğerinin bir benzeri...