Selçuklu zamanında bir tekke talebe kabul edeceği zaman bir şart koşarmış. Tekke bir taş verir talebeye, her gün o taşı oymasını ve eğitim sonuna kadar o taştan bir halka çıkarmasını istermiş. Böylece hem talebelerin ilim öğrenme konusunda istekleri ve samimiyetleri ölçülür hem de sabırları artırılırmış.

Taşı oymak o zamanın aletleri ile o kadar zormuş ki günlerce uğraşan talebe artık sabrının sonuna gelir, balyoz ile taşı tek seferde parçalarmış. "Sabır taşı çatladı" sözüde buradan geliyor.

Sabır konusu çok kafamda dönüyor son günlerde. Sabrettikçe taşlaşan insanların sonunda dayanamayıp "çatlattın beni" serzenişleri daha anlamlı artık. Sabrettikçe sertleşiyor, sertleştikçe kırılma olasılığı artıyor sanırım. Plastik bir leğeni kırmak ile sert bir vazoyu kırmak belki bu yüzden aynı şey değil.

Dünyanın en zor yeteneği olduğu için belkide talebelerden önce sabretmeyi öğrenmesini istemişti tekke. Sabretmeyi öğrenen her işi başarır, her derdi çözer, her konuyu bir sonuca bağlar diye düşünmüş olmaları lazım.

Duyguları bastırmak "yapma, etme, tamam geçecek, az kaldı" diye telkinde bulunmak ve bunu gerçekten başarmak çok zor bir süreç. Kendi içine doğru çığlık atıp sağır olmamaya çalışıyorsun ve en büyük savaşı kendin ile veriyorsun sonuçta.

Kimi zina yapmamak için sabrediyor, kimi kocasına sabrediyor, kimi sevdiğini unutmak için veriyor bu uğraşı, kimi birinden nefret etmemek için çabalıyor, kimi nefsi ile mücadele ediyor, kimi de mutlu olmayı beklerken bu süreci yaşıyor.

Çok sabırsız bir insanım ben. Bir iş üç günde bitmiyor bir sonuca bağlanmıyorsa ya o işten vazgeçerim ya da isyan ede ede yaparım çok mecbursam. Bir sürü imtihandan geçtiğim çoğundan da kaldığım bir sürecin en zor kısmındayım artık. Rabbim bana ilmek ilmek tek tek sabrı öğretiyor.

Sonunda eğer "Sabredenleri müjdele" ayetindeki müjde gelecekse bu kadar uğraşa değer bence. Yanında kar olarak bir de büyüdüğünü hissediyorsun daha ne olsun?