Televizyon'da şu günler de bir dizi fragmanına denk geliyorum sık sık. Ahmet Kaya'nın "Beni Vur" şarkısını ince sesli naif bir hanım kız seslendirmiş.

Ahmet Kaya bu şarkıyı söylerken insanın içindeki isyan ateşini yakarken, Deniz Tekin aynı şarkıyı söyleyince kabullenilmiş bir sığınma hissi uyandırıyor.

Ali Atay "eksik bir şey mi var" diye sorup intihar noktasına getirirken sizi, Hüsnü Arkan söyleyince "aman canım eksikse eksik" duygusunu yaşıyorsunuz.

Şu günlerde sosyal medyada kullanılan üslubu ilgiyle izliyorum. İnsanlar normal hayatta birbirlerinden çakmak istemeye çekinirken klavyelerini bordoya boyayıp saldırmaktan hiç çekinmiyor.

Bazı kişiler ise kendilerini hep "öğüt" veren zümreden görüyor. Oysa bu işin bir üslubu bir düzeni olmalı diye düşünüyorum.

Yine orada imdadıma mübarek Kuran yetişiyor.

Taha 44. Ayette kafirlere karşı olması gereken üslubun sınırlarını "Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer, korkar" ile belirlerken, biz mümin kardeşimiz konusunda bile bu hassasiyeti göstermiyoruz.

"Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır" diye apaçık emir varken, sarık sarmanın sıhhatine kafayı takan adamlara bakıyorum bu ayetin emrini göz ardı ediyor.

Yine Bakara 263.ayette "Tatlı ve güzel bir söz, bir ayıp örtme ve kusur bağışlama, peşinden gönül incitici hareket gelen bir sadakadan daha hayırlıdır" diyerek latif ve naif olmanın Allah katında ne kadar önemli olduğuna vurgu yapılıyor.

Yazılarımda belli bir şahsı hedef almadığım için rahat davranıyorum. Ancak ikili ilişkilerim de mümkün olduğu kadar bu çizgide hareket etmeye çalışıyorum.

Neden ayrılalım neden en zor zamanlarımızı birbirimizi tekfir etmek için harcayalım?

***

Taylor Swift'in bir röportajında ilk defa duymuştum bu sözü.

"Aklını başına alma düğmesi" diye geçen bu cümle o zaman sadece ufak bir aforizma gibi gelmişti bana.

Ne zaman hakkında çıkan yalan haberden, hayal kırıklıklarından, üzüntülerinden şikayet etmeye başlasa "aklını başına alma düğmesine" bastığından bahsediyordu.

Zaman zaman bende kullanırım bu düğmeyi.

Ne zaman kullansam "ruh burkulmalarım" aniden geçer.

Bütün dertlerimi kağıttan uçak yapıp pencereden atıyorum hissi olur. Tökezlediğim şeyin beni asla düşüremeyeceğini fark ederim.

Hangi mızmızlanma kükremeye dönüşür ki insan hayatında?

Ruh burkulmalarını kutsamak kimseye iyi gelmez.

Az önce o düğmeye yine bastım.