İnsan bilinci son derece karmaşık ve birbiri içine geçmiş iki tür bilince ayrılmıştır. Bunlar bireysel ve toplumsal bilinç olarak isimlendirilebilir. Bu iki bilinç türünü birbirinden ayırdedebilmemize yarayan bazı nitelikler bulunmaktadır. Bireysel ya da psikolojik dediğimiz bilincin temeli organizmaya dayanmaktadır. Doğuşla elde edilmiş olan niteliklerce tanımlanabilir. Bu bilinç olayları her zaman ve bütün bireylerde aynıdır ve değişmez. Oysa toplumsal bilinç görelidir ve toplumdan topluma değişir. Doğuştan değil sonradan kazanılmış niteliklerce tanımlanabilir. Bilim teknik, ahlak, değer hukuk, dil din vs. gibi değerler zamanla ve toplumdan topluma değişen nitelik gösterirler ve tüm bunlar bireysel ve toplumsal bilinci farklı biçimlerde oluştururlar.


Bireysel bilinç, “her kişinin özel evreni diye adlandırdığımız alanı kapsar: kişinin mizacının veya karakterinin çizgileri, kişisel deneyimleri, kalıtımı ve bilinci tek ve benzersiz bir varlık yapar” 


Bireysel bilincimiz analiz edildiğinde, dış dünyaya yönelik duygular, düşünceler, fantaziler ve fikirlerin bir bileşkesini görürüz. Ancak kişisel bilinç evrenimizin hiç bir zaman “dış nesnel gerçekliği” olduğu gibi yansıttığı ileri sürülemez. Çünkü bireysel algılamalar ve yargılar her zaman dış dünyayı nesnel olduğu gibi vermekten uzaktır. Kişisel bilinç bireyin varlığını sürdürme amacına dayalı olarak nesnelerin kontrolü, uyaranlara karşı duyarlılık ve diğerlerinden ayırma şeklinde kendisini gösterir. Bilincimiz varlığımızı sürdürmemiz için inşa ettiğimiz bir olgu olduğunun farkında olduğumuz durumlarda söz konusu bilincin olası bilinçlerden yalnızca biri olduğunu farketmiş oluruz. Bilincin kişisel bir inşa olması durumunda herkes “inşa biçimini” değiştirmek suretiyle bilinç yapısını da değiştirebilir.


Bireysel bilinçlerin farklılığından söz eden Ornstein’e (l990:3l) göre, her insanın bireysel tarihi farlıdır. Her insanın belli bir aile geçmişi, eğitimi, mesleği, ilgi ve hobileri vardır. Bunlar bireysel bilincimizdeki şekillenmeleri derinden etkiler. Bilinç formasyonunun biçimlenmesinde söz konusu bireysel tarihin önemli yeri vardır. Bilinç söz konusu bireysel tarihin koşullarında oluşur ve gelişir.

   

TOPLUMSAL BİLİNÇ DÜZEYİMİZ
 

Bir toplumun bilinç düzeyi dendiği zaman öncelikle o toplumda sorumluluk duygusunun var olması gerekir.

Bu sorumluluk duygusunun var olması için de;

Yaşanan olaylar karşısında zamanın da ve yerinde gerekli tepkinin verilmesi

Toplumun gidişinden sorumluluk duyulması

Toplumsal birliğe katılarak etkili olunması

Yaşamsal sorunlarda bütünleşerek örgütlü bir şekilde davranılması gerekmektedir.

Verilen bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Bu örnekler baz alınarak acaba bizim toplumda bilinç düzeyimiz daha doğrusu toplumsal sorumluluğumuz yeterli mi?

Bu soruya olumlu bir yanıt veremeyiz.

Nedenlerinin  başında “bilgili” olmakla “bilinçli” olmayı karıştırmamız gelmektedir.

Bilgili olmak , bilgi sahibi olmak demektir.

Toplumsal kültürümüzde bu durum “diploma sahibi” olmakla eş değer olarak tutulur.

Bu durum o kişilerde bilgi birikiminin var olduğunu gösteriri.

Ancak her bilgili olan da “bilinçli” değildir.

Bilinçli kişiler ne yaptığını, neden yaptığını bilen ve neye hizmet ettiğini düşünen kişilerdir.
 

Bilinçli bir toplumdaki kişilerde olayları neden-sonuç ilişkisine göre değerlendiren ve yaşadığı olaylarıda akıl süzgeçinden geçiren kişilerdir.