Bu yıl UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan “Sardes Antik Kenti ve Bin Tepeler Lidya Tümülüsleri”, Lidya uygarlığının kalbi olarak kabul ediliyor. Nisan ayı ortasından itibaren ziyaretçiler; Artemis Tapınağı, Gymnasium ve hamam kompleksini özel ışıklandırmalar eşliğinde gezebilecek. Türkiye’de ilk kez uygulanan “gece müzeciliği” sistemi, antik mirası daha geniş bir zaman diliminde tanıtmayı hedefliyor.
Lidya Krallığı’nın Parlayan Başkenti
MÖ 8-6. yüzyıllar arasında Anadolu’nun en güçlü krallıklarından biri olan Lidya Krallığı, başkent Sardes sayesinde tarihe yön verdi. Lidyalılar, madeni parayı icat eden uygarlık olarak tanınıyor. Zengin maden kaynakları, ticaret yolları ve özgün kültürleriyle öne çıkan Lidyalılar, antik dünyada ekonomik ve kültürel bir merkez inşa ettiler.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Sardes’in “insanlık tarihinin ortak mirası” olduğunu belirterek, bölgenin 20 metre kalınlığında surları ve 7.500 hektarlık nekropol alanıyla Lidya uygarlığının eşsiz bir temsilcisi olduğunu vurguladı.
Antik Şehrin Mimari Zenginliği
Sardes; akropolis, surla çevrili şehir merkezi ve tümülüs tipi mezar alanlarıyla üç ana bölümden oluşuyor. Üst kesimlerde devasa surlar ve teraslama sistemi yer alırken, alt bölümlerde kerpiç evler, kayaya oyulmuş mezarlar ve altın rafinerisi kalıntıları bulunuyor.
Ziyaretçiler, burada Lidya döneminden kalan tümülüsleri, çok tanrılı dönemden Artemis Tapınağı’nı, Antik Çağ’ın en büyük sinagoglarından birini ve Yuhanna İncili’nde geçen tarihi kiliseyi görebiliyor. Ayrıca Roma dönemine ait anıtsal hamam ve gimnazyum yapıları da kentin zengin tarihine tanıklık ediyor.
Bin Tepeler: Dünyanın En Büyük Tümülüs Alanı
Sardes’in kuzeyinde yer alan Bin Tepeler Lidya Tümülüsleri, 75 kilometrekarelik bir alana yayılıyor. 119 tümülüs ile dünyanın en büyük tümülüs alanı olarak bilinen bölge, aynı zamanda kraliyet mezarlığı özelliği taşıyor. Alyattes Tümülüsü, bu alanın en görkemli örneklerinden biri. MÖ 7. yüzyıldan itibaren inşa edilen mezarlar, Pers döneminde de kullanılmaya devam etmiş ve MÖ 4. yüzyıla kadar tümülüs geleneği sürmüştür.
2.800 Yıllık Lidya Sarayı Gün Yüzüne Çıktı
Son kazı çalışmaları, Sardes’in tarihini yeniden yazdırdı. 8 metre derinlikte yapılan kazılarda Lidya Sarayı’na, lüks konutlara ve teraslara ait kalıntılar gün yüzüne çıkarıldı. ABD Wisconsin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nicholas Cahill, burada bulunan 9 gümüş sikkenin dünyanın en eski örnekleri arasında yer aldığını açıkladı. Bu bulgular, Sardes’in MÖ 8. yüzyılda bile anıtsal şehir yapısına sahip olduğunu ortaya koydu.
Cahill’e göre bu keşif, “Lidyalıların köy yaşamından çok önce büyük şehirler kurduğunu” gösteriyor. Yunan şehirlerinin küçük evlerle yetindiği dönemde, Lidyalılar anıtsal teraslar ve saraylar inşa ederek Anadolu’nun mimari öncülerinden biri haline gelmişti.
Paranın Basıldığı İlk Yer
Tarih kitaplarında yer aldığı üzere, Sardes Antik Kenti, dünyada devlet güvencesiyle paranın basıldığı ilk yer olarak kabul ediliyor. Lidyalılar, altın ve gümüş karışımından oluşan elektrum sikkeleri ile ticarette devrim yaratmıştı. Bu yenilik, ekonominin kayıt altına alınmasını ve güvenilir ticaretin başlamasını sağladı.
Antik Kentte Işığın Yolculuğu Başladı
Sardes’in UNESCO mirasına girmesiyle birlikte başlayan ışıklandırma projesi, antik kente yeni bir soluk getirdi. Artık ziyaretçiler, Lidya uygarlığının mirasını gece de deneyimleyebilecek. Nisan ayından itibaren uygulanacak gece müzeciliği, hem yerli hem yabancı turistler için farklı bir keşif deneyimi sunacak.
Sardes, geçmişin altın izlerini bugünün ışıklarıyla birleştirerek “paranın doğduğu yerden yükselen bir kültür rotası” haline geliyor. Bu tarihi adım, sadece Lidya uygarlığının mirasını korumakla kalmıyor; aynı zamanda Türkiye’nin kültürel turizm vizyonunu da güçlendiriyor.
Paranın doğduğu, uygarlığın ışıkla buluştuğu bu kadim şehir, şimdi hem tarih hem de kültür tutkunlarını gecenin sessizliğinde tarihle buluşturuyor. Sardes, geçmişin zenginliğini geleceğe taşımaya artık ışıl ışıl hazır.




