Her geçen gün sosyal medya şirketleri kullanıcılarını daha fazla etkisi altına alırken, doğru politanın ne olması gerektiğini avukat Barış Mükyen’e sorduk.

Sosyal Medya Şirketlerinin Hukuku

Sosyal Medyanın Toplum Üzerindeki Etkisi

Araştırmalar sosyal medya kullanımının ruhsal sağlığın bozulmasında ki artışla ilişkili olduğunu gösteriyor. Özellikle ergenlik çağında olanlar arasında, sosyal medya içeriğine maruz kalmasından kaynaklanan artan ruh sağlığı bozukluğunun daha fazla olduğu görülüyor. Kullanıcılar, yalnızca eğlence ve sosyal içerik ile dolu yaşamların versiyonlarını gösteren küratörlü fotoğraflar gibi içeriklere maruz kalıyor. En önemlisi, genç kızlar, diğer kızların photoshoplu görüntüleri ile abandone oluyor ve hepsi yanlış bir yetersizlik algısına kapılıyor. Araştırmacılar  bu tür sosyal medya davranışlarını majör depresif bozuklukla ilişkilendirmektedir. Bu tarz içerikler depresyon, anksiyete ve kendine zarar verme noktasında ani bir artıştan sorumlu tutuluyor. Çünkü öncelikle incelenen gruplardaki tek ilişkili, eş zamanlı faktör sosyal medya kullanımının artmasıydı. Ayrıca gelişen çalışmalar sosyal medyanın bağımlılık yaptığını ve bu bağımlılığın duygudurum bozukluklarını artırdığını göstermektedir.

Odağı bireylerden topluma genişleten sosyal medya kullanımının bir diğer etkisi de siyasi kutuplaşmadır. Sosyal psikolog ve profesör Jonathan Haidt'e göre, sosyal medya kurumlara ve diğer vatandaşlara olan güveni sarsabilir. Zararlı ideolojilerin kendi üzerlerine inşa edilmesine ve üye toplamasına izin verir ve kolay manipülasyona kapı açar. Sosyal medya, kullanıcıları etkili bir şekilde yankı odaları olarak da bilinen “bilgi baloncuklarına” taşır ve ardından balonlar manipülatif içerikle doldurulur. Duygudurum bozukluklarının ve sosyal medya kullanımından kaynaklanan siyasi kutuplaşmanın birleşik sonuçları, düşüncelerinde esnek olmayan, uzlaşmaya daha az istekli ve dolayısıyla sosyal sorunları siyasi olarak çözme olasılığı daha düşük bir halk yaratır.

Sosyal medya şirketleri olumsuz etkilerin farkında olsalar da ve hatta kabul etseler de, şirket yöneticilerinin şirketler hukuku nedeniyle çok sınırlı çözüm seçenekleri var. Kurumsal direktörlerin topluma değil, şirkete yardımcı olacak kararlar alması beklenir ve aksi takdirde şirket hissedarları tarafından dava edilebilirler.

Facebook ve Twitter dahil olmak üzere çoğu sosyal medya şirketi Delaware eyalet yasalarına tabidir. 

Şirketler Hukuku

Genel olarak bir şirket, şirketin ticari işlerini kontrol eden bir yönetim kurulu tarafından yönetilir. Yöneticiler, şirkete ve hissedarlarına, şirketin ve hissedarlarının çıkarlarına en uygun şekilde hareket etmelerini gerektiren mütevelli görevleri borçludur. Yöneticiler, sadakat yükümlülüğünün ihlalinden sorumludur. Gerçekten de bir yönetici, ihlal nedeniyle şirkete ve hissedarlarına kişisel olarak zarar verebilir. Para cezaları tehdidi, yöneticileri kârlar üzerinde olumsuz etkisi olabilecek kararlar almaktan caydırıcı en önemli faktördür..

Buna karşılık, toplumun çıkarları doğrultusunda kararlar almak için yasal bir görev yoktur ve yasalarca yasaklanmamışsa topluma zarar veren kararlar alabilir. Dolayısıyla mevcut şirketler hukuku, sosyal refah için değil, kar maksimizasyonu için görevleri zorlayarak ekonomik teşvikleri sosyal refahtan desteklemektedir.

Sosyal Medya Şirketleri

Mevcut literatürde, sosyal medya şirketlerinin platformlarındaki içeriği kontrol etme düzenlemeleri araştırılmıştır. Örneğin; Kate Klonick, The Facebook Oversight Board makalesinde Facebook'un içerik kontrol ayarlamalarını tartışıyor. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde Facebook, kullanıcıların sosyal medya platformlarını nasıl deneyimlediklerini ayarladı. Ancak, bu düzenlemeler sosyal refahın mutluluğun ön planda tutulduğu düzenlemelerden oluşmamaktadır. Hatta yakın zamanda eski bir çalışanının senatodaki bu paraleldeki konuşmaları ilgili araştırmaları kuvvetli biçimde destekleyici mahiyetteydi.

Klonick aynı makalesinde  Facebook'un platformdaki içeriği kontrol etmek için nasıl bir gözetim kurulu kullandığını açıklıyor. Gazetecilik fotoğraflarının kaldırılması, 2016 ABD seçimleri, "Brexit", sahte haber iddiaları ve Cambridge Analytica' dan veri sızıntısı gibi Facebook platformundaki içerikle ilgili çeşitli tartışmalara bir tepki olarak çıktığını,  tartışmalar ve nefret söylemlerinin halkın tepkisine neden olduğunu ve hükümetlerinde  dahil olduğu içeriklerden bahsediliyor ancak herhangi bir düzenleme veya mevzuatla sonuçlanmadı. Dolayısıyla global etki gösteren bir çok algının sosyal medya üzerinden yönetimi kontrolsüz bir  güç olarak ilerlemekte ve çağdaş ülkeler bu sınırlandırmaların detayları üzerinde ciddi çalışmalar yürütmektedir.

Facebook'un bu tartışmalardaki sorumluluğu, toplumu olumlu yönde etkileme yükümlülüğünden değil, şirket için kârı maksimize etme görevinden geldi. Klonick'in işaret ettiği gibi medyadan, hükümetlerden ve toplumdan gelen halkın tepkisi ve baskısı, büyük ölçüde piyasaya dayalı hesap verebilirlik yarattı. Bu da Facebook'un içerik kontrolüne uyumunun kârlara, Facebook'un kurumsal değerine ve "uzun vadeli" uygulanabilirliğine dayandığı anlamına gelir. Bu tür bir öz-düzenleme güvenilmezdir.

Abby K. Wood ve Ann M. Ravel, özellikle sahte haber içeriği düşünüldüğünde, sosyal medya düzenlemelerinin hükümetten gelmesi gerektiğini savunuyorlar. “Sahte Haber” ve Diğer Çevrimiçi Reklamları Düzenlemede, siyasi reklamcılık ve dezenformasyon gibi içeriklerin demokratik değerleri nasıl baltalayabileceğini açıklıyorlar. Bu tür içerikler, “kurumlar hakkında şüphe uyandırır” ve “bilgi ortamını bozar”, bu da seçmenlerin yanlış bilgilendirilmesine neden olur. Bu, sosyal medya platformlarındaki yankı odalarının bir sonucudur. Ancak yine burada da denetimin ‘’devlet’’ mekanizmasından beklenmesi ancak ‘’devlet ‘’ tanımının ise yine siyasi erklerden oluşması itibari ile manipülasyondan uzak bir denetim sürdürülmesi ülkelerin mevcut yönetim biçimlerinde çok mümkün görünmemektedir.

Wood ve Ravel, sosyal medya şirketlerinin kâr güdüleri nedeniyle güvenilmez öz düzenleyiciler olduğunu öne sürüyorlar. Platformlar çevrimiçi dezenformasyon sorununu çözmeyi teklif etseler de, bu tür teklifler yalnızca kâr çıkarlarını teşvik ediyor gibi görünüyor ve çözümler olası görünmüyor. Basitçe söylemek gerekirse, sosyal medya platformları reklamlardan para kazanıyor ve dezenformasyon başlıkları kullanıcıların dikkatini çekmek için rafine ediliyor. Artan reklam ve şişirilmiş kullanıcı sayıları, kârlılıklarını artırır ve bireysel bir kullanıcı üzerindeki zararlı etkiler ikincil bir endişe kaynağıdır.

Olası Bir Çözüm

Mevcut literatürün yazarları, yasaların çıkarılmasının bu sorunu çözeceğini öne sürse de mütevelli görevlerini kullanmak en uygun çözümdür. Judith A.M. Scully bunu şöyle ifade ediyor; "[i]yasamaların sorunlarımızı çözeceğine inanarak kendimizi kandırırsak, Yasama Meclisinin yüzleri ve ideolojileri değiştikçe siyasi iradenin dalgalanmasından kaynaklanan sürekli değişimin hayal kırıklığıyla karşı karşıya kalacağız."

Mütevelli görevleri geçmişte genişlemiş ve mahkemeler tarafından değiştirilmiştir. Şirketler hukuku uzmanı David Millonhas uzun zamandır sosyal refahın kurumsal bir görev olması gerektiğini savunuyor. Bu görev için olası bir temel, özellikle şirketin “çıkarları” ile ilgili olarak mevcut emanet görevlerinde olabilir. Yöneticiler, toplum üzerindeki uzun vadeli etkileri içerecek şekilde “en iyi çıkarları” genişleterek, iş uygulamalarının sağlıklı bir nüfusu nasıl sürdürebileceğini düşünmek zorunda kalacaklardır.

Shlensky v. Wrigley (1968) gibi önemli davaları incelerken, mahkemelerin bir şirketin uzun vadeli değerini mütevelli görevlerinin önemli bir temeli olarak kabul ettikleri açıktır. Shlensky'de bir hissedar Chicago Cubs beyzbol takımını yöneten yönetim kuruluna karşı dava açtı. Kurul, beyzbol stadyumuna ışık yerleştirmemeye karar vermişti. Hissedar, kararın şirketin "çıkarlarına" uygun olmadığını çünkü geceleri oyun düzenleyerek daha fazla kar elde edebileceklerini iddia etti. Wrigley'nin ışık takmama nedenleri arasında, beyzbolun gündüz sporu olduğu ve gece beyzbol oyunlarının stadyum çevresindeki mahallenin bozulmasına neden olacağı görüşü yer alıyordu. Yöneticiler için düzenlenen mahkeme, güzel bir mahallenin patronları oyunlara katılmaya nasıl teşvik edeceğini ve stadyumun mülk değerinin düşmesini nasıl önleyeceğini tartıştı. Böylece mahkeme, bir şirketin uzun vadeli değerini, mütevelli görevlerinin önemli bir temeli olarak belirlemiştir.

Bu fikri topluma yayarsak, bu emanet görevi sosyal medya şirketleri için genişleyebilir. Şirketler, müşteriler için yapılandırılmış ve gelişen bir nüfusa bağlı olduğundan, sağlıklı bir topluma katkıda bulunmak, uzun vadede kesinlikle şirketlere fayda sağlar. Uzun vadeli şirket değeri, yerel mahallelerin bozulmasından daha geniş bir kapsama sahip olabilir. Yöneticiler, sosyal refahın korunmasını sağlayarak şirketlerinin uzun ömürlü olmasını sağlayabilirler.

Özetleyecek olursak sosyal medya şirketlerinin en önemli tüketim ürünü yine biz kullanıcılar olmamızdan ötürü, bizlerin talep ve beklentileri sağduyu çerçevesinde gelişirse buna paralel olarak manipülatif ve  ayrıştırıcı unsurlar yerine algıdan uzak içeriklerin taban tarafından tercih edilmesi genele yayılabilirse, bu şirketlerin de politikaları bu yönde değişkenlik gösterebilecektir.